|
‘Kur’u bırak, esas ‘kârlılık’a bak
Bu sözüm hem Türk iş dünyasına, hem de kamu otoritesine. Döviz kurlarındaki dalgalanmaya yönelik tartışmalar, endişeler, beklentiler ve iddiaların ekonomi gündeminde bu derece yer kaplaması, bu derece ön plana çıkması,
Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerin para birimleri zaten FED'den dolayı yeniden 'pozisyonlanırken'
, bir 'doz aşımı' belirtisi gösteriyor.
Rusya, Brezilya, Güney Afrika ve Arjantin gibi bir çok ciddi sorunu olan ekonomilerin para birimlerinin ABD Doları karşısındaki değer kayıplarına göre, kendisini pozitif ayrıştırabilen, göreceli olarak daha makul bir değer kaybı yaşayan bir Türk Lirası üzerinden konuları tartışmalıyız.
Ekonomi medyasının, kimi küresel aktörlerin 'sistematik' çalışmalarına bağlı olarak, zaten geçtiğimiz eylül ayında 3,0750 TL'yi görmüş olan dolar-TL kuru için,
her saat veya dakika başı 'dolar 3 TL'yi geçti'; 'dolar 3 TL'nin altında' haberleri de kanımca bir 'doz
aşımı' yaşıyor. Türk ekonomisi için konuşmamız gereken öncelikli konu bu mudur?


Bugün itibariyle,

TCMB bu kadar ciddi bir günlük Türk Lirası fonlaması gerçekleştiriyor olmasına rağmen, nasıl oluyor da, bu fonlama reel sektörü rahatlatacak şekilde, çarşı pazara, iş hayatına, firmaların kendi aralarında borç-alacak ilişkilerine, mal ve hizmet piyasalarındaki günlük ödemelere hiç bir şekilde yansımıyor.

Koşullar, acaba 'dozaj aşımı' boyutunda, TCMB'yi ekonominin dinamiklerini kollamaktan, bankaların bilanço performansı ve bilanço kalitesini kollama noktasına mı getirdi?

Peki, TCMB'nin böyle bir görev üstlenmesi, böyle bir görev üstlenmesi gerektiğini hissetmesi ne derece sağlıklı?

Reel sektörümüzün karlılığını iyileştirecek mikro reformlar ne zaman, ne ölçüde bir 'hızla' hayat bulacak?

Reel sektörümüzün, KOBİ'lerimizin kârlılık ve

özkaynak

yeterliliği sorununu nasıl iyileştireceğiz?

Ekonomi yönetimimiz, reel sektörde büyük şirketler ile KOBİ'ler arasındaki borç-alacak ilişkisinin iyileştirilmesi adına, KOBİ'lerin alacaklarının vadesinin kısaltılması adına hangi adımları atmayı düşünüyor; esas bunları konuşmamız gerekmiyor mu?

Buralarda hissedilir iyileşme olduğunda, küresel nedenlerden dolayı dalgalanan döviz kurları, aynı ölçüde rahatsız eder mi?


Tasarrufları arttırmak birincil konu


Türkiye, 2015 yılı itibariyle takribi 2 trilyon liralık bir GSYH üretmiş olacak. Adı üzerinde, gayri safi milli hasıla. Bu rakamın safi, yani net bir veriye dönüşmesi, milli gelire, oradan da kullanılabilir gelire dönüşmesi için devletin topladığı vergi ve amortismanı düşmek gerekiyor. Vergi ve amortisman toplamı takribi 400 milyar TL tutuyor. 2 trilyon liradan 400 milyar TL çıktı mı, kalıyor kabaca 1,6 trilyon lira milli gelir. Bunun üzerine, kamunun tarım ve devletin desteğine muhtaç kesimlere yaptığı 150 milyar TL civarındaki sübvansiyon, yani devlet desteğini eklediğinizde, kullanılabilir gelir 1 trilyon 750 milyar TL'ye ulaşıyor. Türkiye'de hane halkı ve kamu, söz konusu kullanılabilir gelirin 1.6 trilyon lirasını tüketim harcamalarında kullanıyor. 150 milyar TL de tasarrufa kalıyor. Bu yuvarladığım rakamlarda bir hatam var ise, tasarruflarımızın toplamı 200 milyar TL çıkar.



Peki, 2015 yılında özel sektör ve kamu ne kadar yatırım harcaması yapıyor. 400 milyar TL.

O halde, 150 milyar TL tasarruf yapabilmiş isek 2015'de, ekonominin yatırım-tasarruf açığı 250 milyar TL, yok tasarruflar 200 milyar TL ise, o zaman açık 200 milyar TL. Bu da, 2015 yılında yüzde 3,4-3,7 civarında büyüyebilmek için, dünyadan en az 70-75 milyar dolar kaynak bulmuş olmamız anlamına geliyor.

Buna, vadesi gelen borç ödemeleri için ayrıca bulmamız gereken kaynak dahil değil. Peki, ekonomi yönetiminin hazırladığı OVP'de 2015'da tasarruf toplamı neden 283 milyar TL; onu da kendilerine sormamız gerekiyor.

Aman, bireysel emeklilik sistemine yapılan devlet katkısı şu rakama ulaştı diye, gözümüze batmasın

. Daha, en az 5 yıl daha o katkının pozitif katkısına ihtiyacımız var. Türkiye'nin temel derdi kurlar mıdır, yoksa tasarruflar mıdır?

Türkiye'nin en önemli sıkıntısı deprem riski diyelim; peki 100 yıl dayanması gereken binalarımız, Türkiye'nin 'su yalıtımı' yönetmeliği olmadığı için, ortalama 30 yılda çürüyor. Her 30 yılda bir, 100 yıl dayanması gereken bir binayı yeniden yapmak da bir israf değil midir?


ABD istihdam verisi ve ötesi


Yeni yılın ilk iş günlerini kapsayan haftayı tamamladık. Haftaya başlarken, dolar-TL kurunda 2,93'ün kırılıp kırılmaması önemliydi. Daha günün ilk saatlerinde 2,93'ün üstünü gördük ve ardından kötü bir enflasyon verisi ile 2,92-2,96 TL bandı açıldı. Ama, 2,96-3 TL bandı, hele 3-3,04 TL bandına geçişin bu derece hızlı olması, yine 'doz aşımı' belirtisi.

Nitekim, dolar kuru tekrar 3-2,96 TL bandına geri dönmeyi denerken, beklenenden iyi gelen aralık ayı ABD tarım dışı istihdam ve işsizlik verileri ile, yeniden 3 TL'nin üstünü gördü.

Bununla birlikte, bugün, yarın veya en geç pazartesi

açıklanması beklenen yeni 2016-2018 Orta Vadeli Program ile, Ekonomi Yönetimi piyasayı umutlandıracak bir kararlılık ortaya koyar ve Meclis' reformlar yığılmaya başlar ise,

piyasa psikolojisindeki iyileşme hızlı olacaktır.

Psikolojiyi güçlendirecek adımları geciktirmeyelim.



#Döviz kurları
#Türk iş dünyası
#merkez bankaksı
8 years ago
‘Kur’u bırak, esas ‘kârlılık’a bak
İrrasyonel tüketime dönüşen rasyonel üretim
Aydın Doğan’ın kıymetlisine sormayacak mısınız?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı