|
"Burka yasağı"ndan hareketle...

Dünkü yazıda Fransa''da yaklaşan bölgesel seçimler çerçevesinde Troçkist bir partinin başörtülü bir aday göstermesini ve bunun yol açtığı tartışmaları aktarmış ve değerlendirmiştim.

Bugünkü yazıda yine Fransa''da kalalım ve bu ülkede eli kulağında olan bir yasağa, “burka yasağına” ilişkin görüşleri aktarıp, bu yeni gelişmeden sonuçlar çıkarmaya çalışalım.

Birkaç gün önce (4 Şubat) Radikal''in yararlı “Yorum” sayfasında, New York Times''ın 28 Ocak tarihli sayısından “Burka yasağı Fransa''yı geriletir” başlığı uygun görülerek bir yazıya yer verilmişti. Sandip Gopalan imzalı yazı, Fransa''da “kültürel değerleri” ve dolayısıyla “milli kimliği” koruma gerekçesiyle getirilmek istenen “burka yasağı”nın Atlantik ötesinden nasıl değerlendirildiğinin iyi bir örneğini oluşturuyordu.

İşte yazıdan birkaç satır:

“Önerilen şey, kişisel özgürlüğün makul bir gerekçenin yokluğunda ihlal edilmesi. Bireysel özgürlüklerin, güvenlik, suçla mücadele veya şiddet gibi koşullar meşru kılındığında kısıtlanması mümkün. Fakat burka yasağında dini özgürlüklerin kısıtlanması için gösterilen gerekçeler, yani eşitlik, kadınların ezilmesi ve Fransız kültürel değerlerinin korunması aynı ayarda değil. Her şeyden önce, kültürel değerlere dair yargılar son derece öznel. Belli giyim tarzlarının Fransız değerlerine uygun olduğuna kim karar veriyor? “

New York Times, Sandip Gopalan''ın yazısından bir gün önce konuya ilişkin bir de başyazı yayımlamış. Gazetenin “Talibanlar bunu alkışlardı” başlıklı bu yazısı Fransa''nın getirmek istediği bu yasağa çok daha ciddi bir eleştiri getiriyordu. Gazete, bir ülkede yönetimin kadınların bedenlerinin tamamını bir örtü altında gizlemelerini emretmesi durumunda kadın haklarına tecavüz edildiğini görmenin kolay olduğunu, ancak Fransa''da bir parlamento komisyonunun bu örtüleri taşıyan kadınlara içinde okullar, hastaneler, toplu ulaşımın da yer aldığı kamu hizmetlerinden yararlanmayı yasaklamasının da benzer şekilde kolay anlaşılır bir şey olması gerektiğini hatırlatıyordu.

“Burka yasağı” tartışmasının Fransa''daki örneklerine geçmeden önce, söz konusu yasağın Londra''dan nasıl değerlendirildiğine ilişkin de birkaç not aktaralım.

Başbakanlık internet sitesinde, Müslüman kadınların giyim seçimine ilişkin iki karşıt imza kampanyasına cevaben yer alan açıklamada, İngiliz Hükümeti''nin Fransa''nın “sekülarizasyon”a ilişkin tutumunu paylaşmadığı belirtiliyordu. Açıklama, İngiltere''de türban, hicap, haç ya da kippa ile inançların dile getirilmesinden bir rahatsız duyulmadığı, bu çeşitliliğin ülkenin milli kimliğinin önemli bir parçası olduğu belirtiliyordu.

Sıra geldi “burka yasağı” tartışmasının Fransa''da nasıl geçtiğine.

Le Pen''in aşırı sağ partisinin görüşünden başlayalım. Partinin başkan yardımcısı Marine Le Pen, Fransa''da karısına burka giymeye zorlayan kocaların ceza mahkemelerinde yargılanmasını ve ülkeden dışarı çıkarılmalarını öneriyor. Le Pen''e göre, bu durumlarda ceza yasası uygulanmalıdır.

Dünkü yazıda da değindiğim gibi, Avrupada''ki (diğer ülkelerde de tabii ki) aşırı sağ partiler -ekonomik krizin ağır etkisinin de katkısıyla- toplumsal barışın gerçekten başta gelen düşmanlarını oluşturmuş durumdalar. Krizin de etkisiyle “savrulan” kitleler -maalesef- dertlelerine “çare” olarak bu partilerin basit ve “köktenci” önerilerine-politikalarına kapılıyorlar. Bu süreçte, Fransa örneğinde açıkça gözlendiği gibi, merkez-sağ partiler de, aşırı sağ partilerin seçmen kitlesinden bir şeyler koparmak için fırsat kolluyorlar. Nitekim, Sarkozy yönetiminin ülkesinde başlattığı “milli kimlik” başlığı altındaki “milli tartışma” saçmalığı bunun iyi bir örneğini oluşturuyor.

Fransa''da Sosyalist Parti, “burka yasağı” getiren bir yasaya karşı olduğunu açıkladı. Sosyalist Parti, dünkü yazımın konusu olan “başörtülü aday” meselesine son derece “soğuk” bakıyor olsa da, hiç değilse “burka yasağı” getirmesi istenen yasa karşısında doğru yerde duruyor. Bu yasa girişiminin laiklik meselesi ile hiçbir ilgisi olmadığı tezinde -”şimdilik” diyelim mi!- ısrarlı.

Biliyorsunuz; Fransa''da ortaya çıkan bu “burka yasağı” meselesi, ülkede sayıları 2000''i bulmayan kadının (az sayıda) “burka” ya da sadece gözlerini açıkta bırakan –bizim “çarşaf” dediğimiz- kıyafetleri tercih etmesinden dolayı patlak verdi. Koca bir devletin işi gücü bırakıp sayıları 2000''i bulmayan kadının kıyafetiyle yatıp kalkması, gerçekten şaşırtıcı.

Ancak “burka” ya da sadece gözleri açıkta bırakan kıyafetler söz konusu olduğunda, işin bir de -tabii olarak- ihmal edilmemesi gereken”güvenlik” boyutu var. Kişi ve yüzün birbirinden ayrılamayacağını biz de kabul ediyorsak, bu sorunu da tartışmak gerekiyor şüphesiz.

Yarınki yazıda da belki bu alanlarda dolaşırız…

14 years ago
"Burka yasağı"ndan hareketle...
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi
Faz-2: Washington’un bölme operasyonuna Ankara yanıtı
İsmailağa’ya değil, Türkiye’ye operasyon