|
27 Mayıs ve Celal Bayar

Dünkü yazıda olduğu gibi bugün de Nazlı Ilıcak''ın yakınlarda yayınlanan "27 Mayıs Yargılanıyor" başlıklı kitabında yer alan bir röportajdan yola çıkacağım. "27 Mayıs ve Celal Bayar" gibi bir konu başlığının bir yazı ile gözden geçirilemeyeceğinin tabii ki farkındayım. Bu konunun anlaşılabilmesi için belki bin yazı gerekir. Dolayısıyla, ben bu yazıda Bayar''ın Ilıcak''a yaptığı birkaç açıklamayı değerlendirmeye çalışmakla yetineceğim.

İlk olarak, Bayar''ın Ilıcak''ın şu sorusuna verdiği cevabı aktaracağım. Soru şöyle: "Sizce 27 Mayıs nedir? Bir ihtilal mi yoksa bir darbe mi?"

Celal Bayar:

"27 Mayıs bir ihtilal değildir. Çünkü ihtilal, mevcut devlet statüsünü temelinden değiştiren bir fikre dayanır. Bir tefekkür kaynağı ve bu tefekkür kaynağının beslediği bir halk tabanı vardır. İktidara, kendi fikrini uygulamak, ''devlet-vatandaş'' münasebetlerini yeniden çizmek için gelmiştir. 27 Mayıs''ta bunlar yoktur. Öyle ise buna ''ihtilal'' diyemeyiz.

Peki bir hükümet darbesi midir? Hayır, hükümet darbesi de değildir. Çünkü hükümet darbesi, fikri olsa da olmasa da iktidarda kalmak ve devleti sürekli olarak yönetmek için yapılır. Bir çeşit iktidar hastalığıdır. Küçük bahanelerle veya bahanesiz gelir, oturur, başka bir darbeyle yıkılır gider. Öyleyse, 27 Mayıs''a hükümet darbesi de diyemeyiz. Ne kimseye karşıdır, ne oturmaya niyetlidir.

Bence 27 Mayıs, bir ''fiili durum''dur. Osmanlıdan kalma geleneksel yönetimimizdeki ordu-medrese işbirliğinin, kanun yapma ve yürütme gücüne karşı direnişi, müdahalesidir."

Alıntının epeyce uzun kaçtığının farkındayım; ama önemli bir analiz karşısında değil miyiz? Bayar''ın yaptığı sınıflandırma ve 27 Mayıs''ın ne olduğuna dair yaptığı karşılaştırma gerçekten önemli.

Peki bu önemli analizi yapan Bayar, 46''a kadar kuvvetli bir parçası olduğu sistemi nasıl tarif ediyor? Ve buna ilaveten, cumhuriyetin "Tek parti" döneminde olduğu gibi DP''nin on yılında da yürürlükte olan 24 Anayasası ile 61 Anayasası''nın farkını nasıl izah ediyor? Gecikmeden söylemeyim ki, Bayar''ın 24 Anayasası''na ("Atatürk''ün Anayasası") ilişkin görüşleri, "Tek parti" rejiminin temel özelliklerine son derece "kayıtsız"dır.. "Tek partili" ve -DP ile açılan- "çok partili" sistemlerin ikisini de "problemsiz" olarak taşıyabilmiş bir "Atatürk Anayasası"ndan söz ediyor Bayar. Bu sizce de bayağı "eksik" bir değerlendirme değil mi bu?

Bayar (da), 24 ve 61 anayasalarını "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" ilkesinde dile gelen "egemenlik" anlayışını merkeze koyarak karşılaştırıyor. Söz konusu ilke 61 Anayasası''nda da yer almasına rağmen, bu anayasa aynı zamanda "Millet egemenliğini, anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanır" diyerek "Millet"in yanına "Senato, Anayasa Mahkemesi, Milli Güvenlik Kurulu, muhtar üniversite, muhtar TRT, planlama vb" gibi "ortaklar" yerleştirmiştir. Bayar''ın biraz ilerde bu yeni "ortakları" sadeleştirerek onlardan "ordu" ve "aydın" olarak söz ettiğini de görüyoruz.

"Düğümün çözüleceği yer burasıdır" diyor Bayar.

Bayar''ın bu çerçevede, Atatürk''ün cumhuriyetle tesis ettiği "iktidar"a ilişkin değerlendirmesi de hatırlanmaya değer nitelikte. Bayar''a göre Atatürk, imparatorluğunun tarihi boyunca "saray"ı biat ettiren ve bir çeşit "müntehib-i saniler" kesimini oluşturan "ordu ve medrese"yi devreden çıkarmış, onların görevini "halk tefekkürünün mümessilleri sayılabilecek" yeni müntehib-i sanilere, yani ikinci seçmenlere kaydırmıştır.

Bayar''ın 27 Mayıs''ı değerlendirirken yaptığı bu analiz de –bana göre- bayağı problemli.

Yarınki yazıda devam ederiz.

14 yıl önce
27 Mayıs ve Celal Bayar
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler
Gazze ışığında üniversitenin misyonu