|
Asrım sefil, asrım büyük

20. yüzyılı en iyi niteleyen tespit herhalde Max Weber''in şu sözleridir: "Dünyanın büyüsünün yitimi."

"Asrım sefil, asrım yüz kızartıcı./Asrım cesur, büyük ve kahraman" diyor Nâzım Hikmet "Asrımıza Dair" adlı şiirinde. Şu günlerde hemen herkesin yazıp söylediği gibi, 20. yüzyıl gerçekten de en "yüz kızartıcı" ve en "cesur" işlerin yaşandığı bir dönem oldu. Tarihte şüphesiz, her yüzyıl olumlu ve olumsuz yönden bir role sahip; ancak 20. yüzyıl sanki bir başkaydı. İnsanlığın o zamana kadarki birikimi niteliksel ve niceliksel olarak bambaşka bir mecraya girmişti. 16. yüzyılda Bacon''ın başlattığı "bilim ve iktidar" birlikteliğini dayatan anlayış en "yüz kızartıcı" ürünlerini bu yüzyılda iki büyük savaşla birlikte verdi. Savaş hiçbir yüzyılda eksik olmamıştı ama insanların birbirlerini bu "nicelik ve nitelikte" boğazlamalarına ilk kez rastlanıyordu. Tarihte Haçlı Seferleri, mezhep kavgaları da eksik değildi; ama her bakımdan (bilim, teknik, edebiyat, müzik, felsefe vs.) "uygarlık"ın doruğunda olduğu söylenen bir ülkede 6 milyon Yahudi''nin soykırıma uğraması da yüzyılımızın bir yeniliğiydi. "Doğu''nun bilgisi, Batı''nın bilimi" olarak nitelenen dünyaya ve evrene farklı iki bakış, artık birbirinden tamamen kopmuş, Batı kimin kimi yönlendirdiği artık seçilemez bir duruma gelen "bilim" ve "teknik"in beraberliğinin doğayı ve insanı hasım olarak gören ilerlemesine teslim olmuştu. Renè Dumont''nun yıllar önce verdiği rakamlara göre 1882-1952 yılları arasında dünyada tarıma elverişli toprakların oranı % 83''den % 41''e düşmüş, ormanların 1/3''ü ortadan kalkmıştı. Endüstri üretiminde hesaba hiç katılmayan ve hiç tükenmeyeceği sanılan hava ve su gibi doğal kaynakların dengesinin bu kadar kısa süreceği bu kadar hızla bozulduğu görülmemişti. Mühendis bilimciler o derece ihtiraslıydı ki, Davit Brower''in yine yıllar önce yaptığı bir benzetmeyi hatırlayarak söyleyecek olursak, insanoğlu dünyanın yaradılışından 4 milyar yıl sonra, son 1/40 saniyede yaptıklarının (endüstri devrimi) sonsuza kadar bu tempoda sürebileceği zehabına kapılmıştı.

20. yüzyılı en iyi niteleyen tespit herhalde Max Weber''in şu sözleridir: "Dünyanın büyüsünün yitimi." Öyle değil mi? İnsanlar yalnızca bu yüzyılda mı doğayı, yıldızları, evreni gözlem altına aldılar? İnsanoğlu çok eski çağlardan beri etrafını gözlüyor. Dönüşüm tabii ki gözlenen de değil gözleyende. 20. yüzyılla gelen gözlemin ayırdedici özelliği doğayı hakimiyeti altına almayı hedefleyen "teknik"in belirleyiciliği altına girmiş, evrenin bütün "büyüsü"ne sırtını dönmüş Prometheus''cu duruştu. Tabii ki, "büyüsü yiten" sadece doğa değildi; "insan"ın büyüsü de yitirilmişti. Yoksa nasıl açıklarız "bilim ve teknik"in hiç olmadığı kadar geliştiği bir yüzyılda 150 milyon insanın savaşlar dolayısıyla ordan kalktığını?

Asrımız aynı zamanda "cesur, büyük ve kahraman" da tabii ki. 20. yüzyıl doğanın sırlarının en fazla çözülmesine tanık olduğu gibi, büyük siyasal ve sanatsal devrimlerin de sahnesi oldu. İnsanoğlu, bilim ve tekniğin sağladığı imkanların nasıl bir toplum düzeniyle refah ve mutluluk kaynağı olabileceğini de ciddi olarak düşünüp ciddi olarak gerçekleştirmeye çalıştı. Büyük çelişkilerin yaşandığı yüzyılı sanatın her alanında anlamaya ve çözmeye çalıştı. 20''li, 30''lu, 40''lı, 50''li, 60''lı yılların her biri büyük düşünsel ve artistik çabalarla doldu.

Yazıyı bitirmeden birkaç söz de bizim, Türkiye''nin 20. yüzyılla ilişkisi üzerine söyleyelim: Bana sorarsanız Türkiye 20. yüzyılı yaşamadı. Yaşanmayanlar içinde "iyi ki yaşanmadı!" diyebileceğimiz tek hikâye belki de 2. Savaş''a girmememizdir. Ama biz onun dışında kalanlara da uzak ve kayıtsız kaldık. Ne siyasal ve toplumsal, ne de düşünsel ve sanatsal, yüzyılımızın büyük dalgaları bize ulaşmadı. Bunun böyle olduğu, uluslararası her derginin açtığı "yüzyılın adamları" türünden yarışmalara her zaman tek adayla (Atatürk) girmemizden belli değil mi? 20. yüzyıla ekonomik alanda uzak düştüğümüzde pekâla söylenebilir. (Allah''tan yüzyılın son ayında AB kapısı açılır gibi oldu da söyleyecek iki lafımız oldu!) Ama isterseniz, yazıyı yine de iyimser bitirelim ve Cumhurbaşkanınızın yeni yıl mesajında belirttiği 20. yüzyıldaki kazanımlarımızı aktaralım: "Hür seçim, hür parlamento, hür basın, hür yargı, hür üniversite, hür sendika, hür inanç, hür vicdan, hür zihin, hür meydan, hür sokak, hür sivil toplum."(!)

Bir de şu var: 21. yüzyılın bir "Türk yüzyılı" olacağı söyleniyor. Ben buna da katılamıyorum. 20. yüzyılı "pas" geçenler hiç 21. yüzyılın sahibi olabilirler mi? "Evet" diyorsanız bence sizin zihniniz de "fazla hür"!

24 yıl önce
Asrım sefil, asrım büyük
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu