|
"Baba Tursun" ve 301.madde

Ben de pek çok meslektaşım gibi bugüne kadar binlerce köşe yazısı yayımladım. Bu yazılar içinde -arada bir dönüp baktığımda- bir tanesi var ki –insanın kendi yazısı hakkında böyle konuşması epeyce münasebetsiz kaçsa da- doğrusu onu pek beğeniyorum.

"O artık hiçbirimizi hatırlamıyor" başlıklı bu yazıyı yayımlayalı çok oluyor. "F Tipi" tartışmalarının "ölüm oruçları" eşliğinde çok yoğun olarak yaşandığı günlerde yazmışım.

Atılgan Saday adlı liseyi cezaevinde bitirip ÖSS''ye katılarak ve İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesine devam etme hakkı kazanan bir genç (ne kadar küçük!) "ölüm oruççuları" arasında yer alır. Ardından "Hayata Dönüş Operasyonu" başlar. Atılgan, operasyondan ağır yaralı olarak çıkar. İyileşince "ölüm orucuna" tekrar başlar. Durumu ağırlaşır ve hastaneye kaldırılır. Atılgan, birkaç gün sonra uyanınca bir şey hatırlamamaktadır. Bitmedi: Atılgan tekrar cezaevine gönderilir.

Annesinin "Devletin gözü aydın, bize sakat bir çocuk bıraktı" dediğini de aktarmışım.

Babası da şöyle demiş o günlerde: "3 yaşındaki bir çocuk gibiydi."

Atılgan''ın bu göz yaşartıcı hikayesini hatırlattıktan sonra şöyle demişim:

"Evet, hadi gözünüz aydın; Atılgan artık hiçbir şeyi hatırlamıyor.

Atılgan artık, Anayasa''nın değiştirilemeyecek hükümlerini, Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması''nı, Kişinin dokunulmazlığı''nı, Düşünce kanaat hürriyeti''ni hatırlamıyor...

Atılgan artık, Vatan hizmeti''ni, Vergi görevi''ni, Siyasi partilerin uyacakları esaslar''ı, Tüzükler''i, yönetmelikler''i, Yargı yolu''nu, mahkemelerin bağımsızlı''nı, Hâkimlik ve savcılık mesleği''ni, Ormanların korunması ve geliştirilmesi''ni hatırlamıyor...

Atılgan artık, Cumhurbaşkanı''nı, nitelikleri''ni ve tarafsızlığı''nı, Çeşitli hükümler''i, Atatürk Kültür, Dil ve tarih Yüksek Kurumu''nu hatırlamıyor.

Atılgan artık Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü''nü, Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir''i, Başkent''in Ankara, milli marş''ın İstiklal Marşı olduğunu hatırlamıyor.

Atılgan artık Marksizm-Leninizm-Stalinizm''i, Sınıf mücadelesi''ni, Öncü Parti''yi, Devrim''i, Karşı Devrim''i, Proletarya''yı, Burjuvazi''yi, Küçük Burjuvazi''yi, Propaganda''yı, Afiş asma''yı, miting ve gösteri yapmayı da hatırlamıyor.

(...)

Atılgan sadece annesini ve babasını hatırlıyor ve bundan böyle de sadece onları hatırlayacak... Çünkü Atılgan''ı, bırakın hatırlamayı bir saniye bile unutmayanlar sadece onlar...

Atılgan sizi niçin hatırlasın ki?"

Görüyorsunuz, üşenmeyip yazının neredeyse tamamını aktarmış bulunuyorum.

Atılgan''ın hikayesini önceki gün "Baba Tursun"un başına gelenleri okuduğumda hatırladım.

"Baba Tursun", geçen yıl İzmir''de otomobilin içinde kendi halinde giderken bir polis kurşunuyla çok genç yaşında hayatını yitiren Baran Dursun''un babası.

Hâlâ süren dava sürecini hatırlatmama gerek yok herhalde; besbelli olan husus, delikanlının Amerikan filmlerine özenen bir polis memurunun tabancasından çıkan mermi ile "Baba Tursun" ve ailesinin-sevenlerinin arasından ayrılmış olması.

Ama "Baba Tursun" -iyi anlamda tabii ki- "inatçı" bir insan. Nasıl inatçı olmasın ki; fidan gibi oğlu göz göre göre öldürülmüş. Dolayısıyla, "Baba Tursun" yazıyor-çiziyor, açıklamalar yapıyor ve suçlunun bulunup cezalandırılmasını istiyor.

Fakat siz şu işe bakın:

"Baba Tursun"''un yargılama sırasında ve sonrasında yaptığı her açıklama için soruşturma açılmış. Hem de (tahmin etmişsinizdir artık) TTK 301''den...

Sözü burada "Baba Tursun"a verelim:

"Yirmili yaşlarda gencecik oğlum öldürülmüş, böyle bir soru sorma hakkına sahip olmayacak mıyım? ''Devletin resmi kurumu sahte belge düzenler mi, böyle emniyet olur mu?'' dedim, al sana 301''den dava dediler. ''Sen hâkimsin, polislerin çelişkili ifadelerini düzelt'' dedim, 301''den bir dava daha açtılar. ''Yaa katilin ifadesini unutmuşsunuz, siz ne biçim mahkemesiniz'' dedim, bir dava daha. (Katilin imzası olan ama ifadesi olmayan tutanak dosyada.) ''Nefesim ensenizde, sizin peşinizi bırakmam'' dedim, yine 301''den bir dava daha açtılar. ''Maskaralıkları Şemdinli''de gördüm'' dedim, bir kez daha 301''den yani orduya hakaretten dava açtılar. Velhasıl kelam benim, eşim ve kızım hakkında açılan 301''lik davaların haddi hesabı yoktur..."

Besbelli ki evlat acısıyla yanan "Baba Tursun"u değil bir tane 301, 301 tane 301 bile susturamayacak...

Çünkü o bu sözleri yasaların varlık nedeninin "cezalandırmak"tan önce kaybettiği oğlunun da içinde olduğu bu ülkenin vatandaşlarının hayatlarını ve özgürlüklerini garantiye almak olduğuna inandığı için sarf ediyor.

Atılgan''ın kendisini unutan Anayasa''yı unutmasına benzer bir biçimde.

***

"Alman yargıç"ın dün bu köşede yer verdiğim değerlendirmelerine ilişkin Almanya''da hukuk doktorası yapan bir okurumdan çok aydınlatıcı bir mektup aldım. Bir bölümünü aynen aktarıyorum:

" Devlet teorisi tartışmalarının tartışmasız yaşayan en büyük otoritesi, büyük hukuk felsefecisi ve anayasa profesörü yargıç Böckenförde''nın bütün kitaplarını ve makalelerini takip etmeye çalışan birisi olarak bu isme köşenizde rastlamak beni çok sevindirdi, sağolun.

Daha dün özgürlük ve güvenlik arasındaki asimetrik ilişki başlığında verilen konferansta, Alman parlamentosunun habire özgürlükleri sınırlama yoluna gitmesine karşı her seferinde anayasa mahkemesinin özgürlükleri savunma konusunda manifesto şeklinde cevabıyla karşılaştığını örnekleriyle anlatıp şöyle sesleniyordu profesör:

Acaba Alman anayasa mahkemesi olmasa halimiz ne olurdu!

Ondan bu cümleyi duyunca Türkiye''deki hal geldi aklıma. Bizde durum tam tersi.

Otoriteyi temsil eden parlamento özgürlükleri genişletmek istiyor. Hukuktan ve özgürlükten yana tavır alması gereken hukuk organları buna var gücüyle direniyor. Ne yaman çelişki."

16 yıl önce
"Baba Tursun" ve 301.madde
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu