|
Tarkan, 42 karton sigara, deprem ve sıkıyönetim

Tarkan, bu sefer emniyetteki sorgusuyla gündemde. Gazete haberlerine bakılırsa, narkotik şubede iyi karşılanmış; şubenin bilgisayarlarından şarkıları yükseliyormuş.

Sorgusu 8 (sekiz) saat sürmüş. Sabah''ın haberinde şöyle bir bilgi var: “Tarkan''ın sadece içicilikten mi, yoksa temin edici olmaktan mı işlem göreceği ise netlik kazanmadı.”(!)

Netlik kazanmamış ama bana göre bu hususun sorguya başlamadan netlik kazanmış olması gerekmez mi? “İçicilik”deni anladık ama Tarkan''ın “temin edicilik”ten netlik kazanmamasını aklınız alıyor mu? O kadar çiftlik-çubuk, o kadar ün ve servetten sonra “torbacılık”tan suçlanacak hali yok herhalde…

Son birkaç günün Tarkan haberleri içinde yer alan şu bilgi de hoşuma gitti: “Polisler Tarkan''a uyuşturucunun zararlarıyla ilgili bilgi verdi, tedavi olursa uyuşturucuyu bırakabileceğini anlattı. Tarkan da ''Uyuşturucu kullandığım için pişmanım. Tedavi olup bırakmak istiyorum'' dedi.” Gazeteye yansımayan şu ilave açıklamayı da yapmıştır belki: Aydınlattığınız için teşekkür ederim, sözünü ettiğiniz tedaviden hiç haberim yoktu!

Ben bu yazı için klavyenin karşısına geçtiğimde savcıya ifade vermesi yeni tamamlanmıştı. ”İçici” olduğunu kabul, “temin edici” suçlamasını reddetmiş. Bakalım süreç nasıl son bulacak? Serbest mi kalacak, tutuklanacak mı bilmiyoruz henüz.

Bu sürece ilişkin içinizden bazıları gibi benim de merak ettiğim husus şu: Eğer serbest bırakılırsa ücretsiz olarak “Polis Balosu”na katılacak mı?

***

Birleşmiş Milletler Uluslar arası Uyuşturucu Kontrol Kurulu''nca hazırlanan 2009 Dünya Raporu''na göre, İran üzerinden Türkiye''ye her yıl 95 ile 100 ton arasında eroin giriyormuş. Ancak, Avrupa Birliği ülkelerinin transit yolu üzerinde bulunan Türkiye''de polisin yaptığı operasyonlarla bu miktarın ancak yüzde 9-10''luk bölümü yakalanıyormuş.

Bu haberin gazetelerde yer aldığı gün şu başlığı taşıyan bir başka “kaçakçılık” haberi ilede karşılaştık: “Televizyondan kaçak sigara çıktı”.

Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele ekipleri, Ağrı''dan Erzurum yönüne giden bir yolcu otobüsünü (“Şeker fabrikası kavşağında” bilgisini de veriyor gazete) durdurmuş. Aramada herhangi bir “suç unsuru”na rastlanmamış. Ama sözü edilen ekipler “V.G.''nin davranışlarından” şüphelenmiş. Bagajdaki televizyonun da V.G.''ye ait olduğu anlaşılınca doğru emniyet müdürlüğüne. Ekipler şüphelenmekte haklıymış; “arka kapağı açılan” televizyonun içinde 42 karton sigara! V.G: gözaltına alınmış ve soruşturma başlamış.

Aferin doğrusu… Gerçekten de kaçakçılığa hiç mi hiç göz açtırmayan bir mücadele örneği…

Savcı-hakim ikilisi ne karara vardı bilmiyorum ama V.G.''nin aylar süren bir tutuklamayı ve ardından ağır bir mahkûmiyeti hak ettiği muhakkak. Sen misin “42 karton sigara”nın kaçakçılığını yapan, hem de “televizyon” içinde..

***

Yakınlarda açıklanan “deprem senaryosu”ndan haberdarsınızdır muhakkak. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Deprem Dairesi''nin (bu uzun adın kısaltılmışı yok mudur?) hazırladığı “deprem senaryosu”na göre, İstanbul''u etkileyecek (bayağı) olası bir deprem en az 7 büyüklüğünde olacakmış. “Senaryo”nun sonucu tek kelimeyle bir felaket:

32 bin 536 ölü (bu derece dakik bir “olasılık hesabı”, bravo doğrusu!), 81 bin 828 yaralı, 1 milyon 219 bin evsiz kalan İstanbullu.

Allah korusun, büyük bir felaket gerçekten. Ve bizim, bu ve benzeri “senaryolar” ortada dolanırken, yaptığımız tek şey birkaç okul-hastaneyi güçlendirmek ve birçoğunun içi şimdiden boşaltılmış konteynırları şehrin belli yerlerine yerleştirmekten ibaret.

Bu “senaryoları” şimdi niçin hatırlatıyorum? Çünkü önceki gün basında yer alan bir haberde, “Balyoz”un hedefleri arasında İstanbul''da olağanüstü hal ve sonrasında sıkıyönetim ilanının bulunduğu bilgisi de yer alıyordu.

Bu iki konuyu şimdi bağlayabiliriz: Sivil iktidarın İstanbul''un geleceğine ilişkin bu “olası” depremi sadece vatandaşlarının can ve mal emniyetinin sağlanması açısından değil, “olası” bir olağanüstü hal ve sonrasında sıkıyönetim ilanının önlenmesi açısından da çok daha ciddiye alması gerekiyor.

Sivil iktidar, Başbakanlık kaynaklı “deprem senaryosu” (maazallah) gerçekleştiği takdirde, ülke sanayinin büyük bölümünü içinde barındıran 15 (?) milyonluk İstanbul''u bugün görev başında bulunan devlet adamlarıyla yönetebileceğini düşünmüyordur herhalde. Felaket anlarında ortaya çıkması neredeyse muhakkak olan “tabii hal yasası” (yani “karşındakinin ekmeğini elinden almak yasası” bugün görev başında bulunan kurumlarla sağlanmayacaktır herhalde.

Demek ki, “olası” bir büyük deprem, bu ülkede, aynı zamanda “olası” bir “siyasal deprem” demektir aynı zamanda.

Biraz kımıldayın yani…

Ayrıca, 2009''de İstanbul Mali Müşavirler Odası tarafından dile getirilen şu sorunun da cevabı hâlâ verilmedi galiba: 10 yılda toplanan 24.1 milyar lira “deprem vergisi” depreme karşı alınan önlemler için mi kullanıldı? Cevap hayır ise nerede kullanıldı? Cevap evet ise niçin, ne hakla?

14 yıl önce
Tarkan, 42 karton sigara, deprem ve sıkıyönetim
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!
Tarihin sonu ve ABD üniversiteleri