Başlığı okuyunca bir anda bu üçü arasındaki bağlantıyı çözememiş olabilirsiniz. O yüzden hemen konuya girelim ve detaylara bakalım.
Geçtiğimiz Perşembe günü Elon Musk nükleer enerji ile ilgili bir tweet attı. O tweetin Türkçe’si aynen şu şekilde: “Çok büyük doğal afetlere karşı hassas olmadığı sürece, nükleer güç santralleri kapatılmamalıdır.” Peki Elon Musk’ın bu fikrinin arka planında yatan neydi?
Aslında Covid19 pandemisi pek çok sektörün zayıf ve hassas noktalarını bize gösteren bir turnusol görevi de yaptı. Bu sektörlerden birisi ve bana kalırsa en önemlisi de kuşkusuz enerji sektörü. Zira diğer tüm sektörlerin ortak ve olmazsa olmaz girdisi olan enerji bu sektörün faaliyetleri neticesinde ortaya çıkıyor. Öte yandan “sıfır karbon politikası” ve “iklim değişikliği ile mücadele” gibi başlıklar sektörün önündeki ciddi sınamalar olarak karşımıza çıkıyor.
İklim değişikliği ile mücadele kapsamında yüksek karbon salımına neden olan fosil kaynaklardan uzaklaşma stratejisi alternatif kaynakların önemini artırıyor. Söz konusu alternatifler olunca hemen akla yenilenebilir kaynaklar geliyor. Hal böyle olunca da rüzgar, güneş ve jeotermal enerji santrallerinin sayısı ve kapasitesi gün geçtikçe artıyor. Ancak bu santrallerin güç üretimi belli oranda dalgalanmalar içerdiği için tek başlarına ana kaynak olmaları şu an için mümkün görünmüyor. Konuyu bu açıdan ele aldığımızda nükleer güç santralleri daha farklı ve önemli bir konuma geliyor.
Oldukça uzun kullanım ömrüne sahip nükleer güç santralleri ile sürekli ve daha temiz bir şekilde görece olarak daha fazla enerji elde etmek mümkün. Tabi 2011 yılında Japonya’da meydana gelen deprem ve tsunaminin Fukuşima’da radyoaktif madde salınmasına sebep olduğu için nükleer konusundaki güvenlik endişelerini bir kenara not edelim.
Bir ekonominin sürdürülebilir olmasının olmazsa olmaz şartlarından birisi o ekonominin enerji arz güvenliğini en yüksek oranda tesis etmesidir. Bunun için de ihtiyaç duyulan enerjinin farklı kaynaklardan uygun maliyetlerle ve sürekli bir şekilde temini gerekir. Bu gereklilik enerji üretiminde kullanılan kaynakların çeşitlendirilmesini de zorunlu kılar. Bu çeşitlendirmede nükleer güç santralleri önemli bir yer tutar. Zira nükleer güç santralleri ile sürekli ve verimli bir şekilde güvenilir, temiz ve güçlü enerji arzı sağlanır. Dolayısıyla doğal afetlerden etkilenme riski en aza indirgenmiş nükleer güç santralleri aynı zamanda ekonomi güvenliğinin tesisine de katkı sağlar.
Türkiye’nin ilk nükleer güç santrali olan Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin inşası devam ediyor. Her şey planlandığı gibi giderse santralden ilk enerjiyi 2023’te almış olacağız. Bu Türkiye için önemli olduğu kadar stratejik bir proje. Ancak Türkiye’nin enerji projeksiyonlarına baktığımızda, Paris İklim Anlaşması’na atılan imza ve “sıfır karbon” hedeflerini de göz önüne aldığımızda ilave nükleer güç santrali projelerinin de bir an önce geliştirilmesi gerektiğini hatırlatmakta fayda var.
