|
Venezuela’nın başına gelenler ve Hollanda hastalığı

Venezuela, OPEC’in (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) ilk beş kurucu ülkesinden birisidir. 1960 yılında OPEC ilk kurulduğunda Venezuela günlük üretim miktarı bakımından dünyanın en çok petrol üretimi yapan ülkesi konumundaydı ve bu konumunu çok uzun yıllar korumayı da başardı. Ülkenin dış ticaret gelirinin yüzde 90’dan fazlası petrol ihracatından kaynaklanıyor ve halen Venezuela 302 milyar varil petrol rezervi ile dünyanın en büyük rezervine sahip ülke olma ünvanını koruyor. Yani Venezuela tek başına OPEC rezervlerinin dörtte birine, dünya petrol rezervlerinin yüzde 17,5’ine sahip. Peki böylesine bir rezerve sahip olan ülke nasıl oldu da bugün yüzde 1 milyon enflasyonların konuşulduğu ve hastanelerinde gazlı bezin olmadığı bir hale gelebildi?



Bunu tartışmadan önce Venezuela’nın son dönem ekonomisine bir göz atalım. Venezuela ekonomisi son altı yıldır durgunluk yaşıyor. 2012 yılında yüzde 40’larda olan enflasyon bugün yüzde 1,3 milyon seviyelerinde. ABD Doları Venezuela para birimi (Venezuela Bolivarı) karşısında hızla yükselmiş durumda. Ülkedeki her 10 kişiden 8’i evlerinde yeterli gıda maddesi bulamazken 6’sı da yiyecek alacak parası olmadığı için yatağa aç karnına giriyor. Büyük şirketler ülkeyi terk etmiş durumda. Ekonomik koşullar yüzünden yeterli hijyen ve sağlık hizmeti olmadığı için sıtma vakalarındaki artış yüzde 50 seviyelerinde. Petrol fiyatları düştükçe hastalıklar ve açlık artıyor. Bunun neticesinde Venezuela’dan başka ülkelere göç eden insan sayısı 3 milyonun üzerinde.

NEDİR BU HOLLANDA HASTALIĞI?

Hollanda hastalığı, 1960’lı yıllarda Hollanda’nın Kuzey Denizi’nde doğalgaz kaynakları keşfetmesiyle başlayan ekonomik bir kavramı ifade eder. Bu kavramın doğmasına neden olan süreç şu sırayı izlemiştir. Hollanda’nın doğalgaz kaynaklarının keşfinin ardından Hollanda para birimi olan Florin aşırı ölçüde değer kazanmaya başlar. Bu artış ile beraber içeride üretilen malların maliyeti artarken bu mallar artık görece olarak daha pahalı hale gelir ve bu durum da ithalatın aşırı ucuz hale gelmesine neden olur. Para birimindeki bu aşırı değerlenme bir süre sonra ihracatın azalmasına ve ithalatın artmasına neden olur. Artan ithalat üretimin de düşmesini beraberinde getirir. Bu aynı zamanda bir sanayisizleşme sürecidir. 1960’lı yılların başında başlayan bu sürece 1977 yılında The Economist dergisi “Hollanda Hastalığı” adını verir.

Venezuela’daki durum da benzer özellikler taşıyor. Petrol fiyatlarındaki artış ve zengin petrol rezervleri 1960’lardan itibaren Venezuela’nın Latin Amerika’nın en zengin ülkesi olmasını sağlamıştı. Öyle ki kişi başına milli geliri İspanya’dan bile fazlaydı. Artık Venezuela’nın dış ticaret gelirlerinin yüzde 90’dan fazlası petrolden kaynaklanıyordu. Dahası ülkedeki diğer sanayi kollarına hiç yatırım yapılmadığı gibi olanlar da zamanla yok oldu. Öte yandan ülkede kötü yönetim ve yolsuzluk konularına ilişkin eleştiriler de gündemi işgal etti.

PEKİ BU DURUM YAPILANLARI
HAKLI ÇIKARIR MI?

Hemen söyleyelim, hayır. Venezuela ekonomisinde yaşananlar, Maduro ve Chavez dönemi yönetim anlayışına getirilen eleştiriler ve ülkenin şu an içerisinde bulunduğu sosyo-ekonomik durum elbette oldukça ciddi bir soruna işaret ediyor. Ancak her ne olursa olsun, bir başka ülke yönetiminin diktatörlükle suçladığı bir liderin yerine başka birisini ataması(!) asla kabul edilemez. Dahası söz konusu ülkenin diğer ülkelerdeki altın ve döviz gibi varlıklarına el koymak ve yönetim değişimi için asker gönderme seçeneğine başvurması da uluslararası hukuk açısından tam bir felaket. Bu bakımdan, “Hollanda Hastalığı” ve yönetimdeki tercih hataları, ABD’nin “Kendi çıkarları doğrultusunda ülke yönetimi belirleme hastalığı” gibi bir hastalığı yaymasına neden değil.

#Venezuela
#OPEC
#Hollanda Hastalığı
#Doğal gaz
#ABD
#Nicolas Maduro
5 yıl önce
Venezuela’nın başına gelenler ve Hollanda hastalığı
Güneş nereden doğar?
Kara dinlilerle milletin savaşı
Bu başarı hepimizin
Bin Kayrevan’dan bir Kayrevan’a
Herkeste bir ‘ben’ var, bir de ‘gerçeklik’…