|
Ekonomide aşırı ısınma meselesi

Son günlerin en önemli tartışma konularından birisi Türkiye ekonomisinin aşırı ısınıyor olduğu iddiası. Bir süredir başta kredi derecelendirme kuruluşları olmak üzere farklı çevreler yoğun bir şekilde bu konuyu gündemde tutuyor. En son Financial Times adlı medya kuruluşunda çıkan haberle devam eden süreç Türkiye’nin yüksek cari açık ve enflasyonu üzerine inşa edilmiş durumda. Bu “aşırı ısınma iddiası” sürecinin nasıl başladığına bir bakalım.



Her şey KGF ile başladı

Uzunca bir süredir Türkiye’de reel sektörün finansman ihtiyacının karşılanmasında en çok karşılaştığı sorun, yüksek finansman maliyetleri ve finansmana erişimdir. Bazı durumlarda işletmelerin teminat verseler bile yeterince kredi alamadıklarını biliyoruz. Örneğin 100 TL’lik ipotek veren bir işletmenin ancak 20-30 TL civarında krediye ulaşabildiği bir piyasa gerçeğini herkes biliyor. Bu durumda teminat verdiği varlıklarının çok altında kredi borçları için sistemi tıkanan işletmelerin feryadını duymayan kalmamıştır. İşte Kredi Garanti Fonu (KGF) böyle bir ortamda devreye girdi. Hazine kefaleti ile bankalarca kullandırılan krediler sistemi rahatlatan bir mekanizma oldu. O andan itibaren enflasyonu KGF’nin yükselttiği ve özellikle mevduat faizlerindeki artışa KGF’nin neden olduğuna yönelik negatif algı yayılmaya başlandı. Oysa hem TEFE hem de Yİ-ÜFE 2016 Kasım’dan beri yükselişe geçmişti ve KGF kredileri 2017 Mart ayında kullandırılmaya başlanmıştı.

IMF’nin ziyareti ve öncesi

2018 Şubat ayında IMF heyeti olağan Türkiye ziyaretini gerçekleştirdi. Ziyarette; Türkiye’nin potansiyelinin üzerinde büyüdüğü, enflasyonun çok yüksek düzeylere geldiği, bu yüzden acilen faiz artırılması gerektiği ve KGF’nin “seçilen” alanlara kullandırılması ve sonra da bir daha kullanılmamak üzere ortadan kaldırılması ifade edildi. Bu konuyu önceki yazılarda irdelemiştik. Ancak işin ilginç olanı IMF heyeti gelmeden zaten içeride bu konuları konuşan kişilerin olması ve özellikle Türkiye’nin en kritik süreçlerinden birisinde can suyu olan KGF’ye yönelik aynı tutumun içeride de dillendirilmesiydi.

Moody’s açıklaması

IMF ziyaretini takip eden haftada ise uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Türkiye’nin kredi notunu “Ba1”den “Ba2”ye düşürdü, not görünümünü “negatif”ten “durağan”a çevirdi. Moody’s, böylece Türkiye’nin kredi notunu yatırım yapılabilir seviyenin iki not altına çekmiş oldu. Yine aynı gerekçeler devredeydi.

Yabancıların
tahvillerden çıkışı

Mart ayının yarısından itibaren yabancıların Türk Lirası tahvillerden çıkışı başladı. Tahvil satışı neticesinde ellerindeki TL ile yabancılar Dolar talebi oluşturdular ve dövizde sert yukarı yönlü hareket yaşandı. Kur kısa süre içerisinde 3,95 seviyesine geldi. Tam yabancıların bu hareketi üzerinden piyasa yorumcuları ahkâm kesmeye başlamıştı ki bu kez yapılan TL tahvil ihalesine satış miktarının 5,3 katı talep geldi. Ancak bu arada hem döviz kuru hem de tahvil faizleri yükselmiş oldu. Biz yine her zaman olduğu gibi bu piyasa hareketini(!) serbest piyasa ekonomisi çerçevesinde izlemekle yetindik.

Faiz artsın talebi

Tüm bu gelişmeler ışığında ortaya koyulan tablo neticesinde elbette bir de reçete önerisi vardı: faizleri artırın. Ekonomiyi sadece finans piyasaları ve talep yönlü okuyan iktisatçılar tıpkı yabancı raporlarda net bir şekilde ifade edildiği gibi aşırı ısınmanın(!) önüne geçmek için acilen faizlerin artırılması gerektiğine yönelik açıklamalara başladılar. Reel sektörü, reel sektörün karşı karşıya kaldığı yüksek finansman maliyetlerini, bunun neden olduğu maliyet enflasyonunu umursamayan bu akımın temsilcileri yerli ve yabancı medya kuruluşlarına demeç verme sırasına girdiler. Zira zemin artık müsaitti.

Türkiye her şeye
rağmen büyümek zorunda

Elbette her gelişmekte olan ekonomi gibi Türkiye’nin de çözmesi gereken bazı yapısal sorunları var. Ancak tüm bu aşırı ısınma eleştirisi altında olan ve bir şekilde faiz artırımı ile soğumaya yönlendirilmeye çalışılan Türkiye ekonomisi büyümek zorunda. Başta artan genç nüfusa yeni iş alanları yaratma ve enerji fiyat etkisi altında artan cari açığı azaltıcı yatırımları da yapmak için Türkiye büyümek zorunda. Ulaştırma, haberleşme, yenilenebilir enerji, eğitim, sanayi ve kentsel dönüşüm gibi altyapı yatırımı gerektiren alanlardaki ihtiyaçları ötelemek, durdurmak ve hatta tamamen ortadan kaldırmak anlamına gelecek önerilerin Türkiye’nin yararına olmadığı aşikâr.

#Türkiye
#IMF
6 yıl önce
Ekonomide aşırı ısınma meselesi
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî