|
Katrina kasırgası mı kovalıyor sizi İstanbul"da!

Kırmızı ışıkta, ''sen geçtin, ben geçtim, yok o geçecekti, aslında hiç biriniz bilemediniz yol benimdi, çekilin bu mahalle benim o yüzden ben geçerim'', mevzusu yüzünden çıkan kavgada altı kişinin öldüğü bir memlekette doğmuş ve bugüne kadarki hayatının büyük bölümünü orada geçirmiş biri olarak İstanbul''daki trafik meselesini anlıyorum anlamasına da insanların bu meseleye yaklaşımını anlamakta güçlük çekiyorum.

Neresinden baksanız -eskiden daha da kötüydü- özellikle de bazı ana yollarda, akşam altıdan sonra birinci ve hatta ikinci köprülerden karşıya geçmeye çalışırken…Sanki Amerika Birleşik

Devletleri''ndeymişiz de bilmem hangi hatun kasırgası Edirne''den peşimize takılmış gibi bir kuyruk bir izdiham… Ne oluyor, nereye yetişiyoruz, kimden kaçıyoruz yahu?

Özellikle de Haliç''ten, Atatürk Köprüsü üzerinden Mecidiyeköy''e giderken tam da köprüye girecekken tabak gibi ortaya çıkıyor ya gidiş geliş toplam 10-15 civarında şerit… Ve hepsi de yuvalarına ekmek taşıyan karıncalar gibi dizi dizi dizilmiş oluyor ya araçların o şeritlerde... Tam da karınca gibi, minik minik devinen o koca arabalarda en ufak bir kımıldama olmuyor ya hani dakikalarca. (Üstelik bu durum, arabanın ön camından da, kafanızı dışarı çıkarıp baktığınız yan camından da değişmiyorsa…)

Bir de bu hengamenin içinde hasbelkader bir şekilde birbirine çarpmış bulunmuş insanlar oluyor ya bazen. Çıkmış neredeyse ilkokul öğretmeninden yediği dayak için bile özür dileyecek karşısındakinden… Elele vermiş kazanın felsefesini yapıyorlar ''Nereden çarpıştık biz yahu'' der gibi yamuk yamuk suratlarla mahzun bir halde birbirlerine bakan araçların başında:

-"Acaba azıcık kaysa mıydık hayat denen bu çemberin kıyısına doğru, o zaman çarpışmaz mıydık hııı ne dersin?"

Kaza nedeniyle yol tıkandığı için Bolu''ya kadar uzanan kuyruğu ve

oradaki gariban(!) sürücüleri saymıyorum bile. Onların durumu hepten vahim. (Hayır biraz asabileşip çıksa meydana hangi birini dövecek. Döv döv bitmez ki… )

Sabah ve akşam, şanslıysa en az bir saatini, denizdeki bir kum tanesi kadar değerinin olduğu yüzüne haykırılırcasına, araçlar silsilesinin bir ucunda, ortasında hatta kimi zaman umutsuz bir durumda en sonunda, çoğu zaman gitmesi gerekenin iki katı kadar yol yaparken dur kalklarla, yağmuru çamuru soğuğunda, üstelik bir de ertesi sabah güneşi göremeden daha yola çıkmak varken…

Tüm bu şartlarda sükunetini koruyan, birbirine yardımcı olan, geç ve güç bir şekilde ama eninde sonunda evine ulaşabilen, ertesi sabahı aynı hengameyle yeniden karşılayan, tıklım tıklım dolu otobüslerde saatlerce ayakta, çoğu zaman yürüyerek, her zaman trafikle boğuşarak, nefessiz kalarak , bazan geçinemediği kadar para kazandığı bir işte bir ömür harcayarak, evlat yetiştiren, ana-babasına bakan, hatta İstanbul''da tek başına ayakta kalmaya çalışan ve bunu başaran herkesi kutluyorum.

Bence hepiniz birer kahramansınız!

15 yıl önce
Katrina kasırgası mı kovalıyor sizi İstanbul"da!
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle