|
Ulusal güvenlik sendromu

Mesut Yılmaz''ın ANAP kongresinde yaptığı tespit bir gerçeğin ifadesi. Gerçekten de Türkiye''de demokrasinin rayına oturmamasının, hukukun üstünlüğü prensibinin yerleşmemesinin altında belirli ölçüde "ulusal güvenlik sendromu" yatmaktadır. Karar odaklarında bulunanların bir kısmı çok kuvvetli bir bölünme ve yıkılma korkusu yaşıyor, bir kısmı da böyle bir korkuyu arzu ettiği istikamette kullanıyor. Bölünme, yıkılma her devlet için potansiyel bir tehlikedir. Ancak bu potansiyel tehlikeyi olduğundan fazla büyütme bazan bu tehlikeyi daha da büyütücü ve hızlandırıcı bir etki yapar; çünkü sağlıklı kararlar alınmasını ve uygulanmasını güçleştirir.

Ülkemiz özellikle "irtica" konusunda böyle bir korkunun kurbanı. Türkiye ikinci bir İran olacak endişesiyle 28 Şubat sürecinde demokrasinin normal işleyişi ve hukukun üstünlüğü büyük yara aldı, temel hak ve hürriyetler çiğnendi. Ancak bir gerçek var: Bu sendromun Türk politikasına hakim olmasının sorumlularından birisi hiç şüphesiz şimdilerde "ulusal egemenlik sendromu"ndan bahseden Mesut Yılmaz''dır. İşine geldiği zaman "ulusal egemenlik sendromu"nu siyasi ikbali için kullanan, yine işine geldiği için şimdilerde bu sendroma karşı çıkan Mesut Yılmaz, eğer 28 Şubat ertesinde 9. Cumhurbaşkanı''yla kolkola bu sendromu körüklemeseydi demokrasinin işleyişi ve hukuk hakimiyeti konusunda şimdilerden çok farklı bir konumda olacaktık.

Türkiye''nin problemleri esasen teorik doğruların bilinmemesinden kaynaklanmıyor. Demokrasinin nasıl olması gerektiği, milli hakimiyetin ne anlama geldiği, hukukun üstünlüğünün ne demek olduğu, temel hak ve hürriyetlerin neleri içerdiği hemen herkes tarafından biliniyor. Ama bu doğruların somut olaylara uygulanmasına sıra gelince, herkes bu soyut doğrulara göre değil, kendi konumuna göre bir tavır alıyor. Köşe yazılarında, siyasi beyanlarda sıkça rastlamakta olduğumuz "ama"lı cümleler bu iki yüzlü tavır alışla ilgili. Hiç şüpheniz olmasın Mesut Yılmaz yakın gelecekte bu "sendrom"un kendisine yarar sağlayacak bir tezahürünü görürse bu söylemlerinin çöp tenekesine atmakta tereddüt etmeyecektir. Çok muhtemel ki enerji ihalelerine projektörlerin çevrilmiş olması Sayın Yılmaz''ı "ulusal güvenlik sendromu"na ve bu sendromun arkasındakilere karşı böyle enerjik bir tavır almaya itmekte. Keşke siyasilerimiz, genel olarak aydınlarımız her zaman savunageldikleri soyut doğruların arkasında sürekli durabilseler.

Bütün bunlara rağmen Genelkurmay''ın açıklamasını ve bu açıklamada kullanılan üslubu tasvip etmek mümkün değil. Bu açıklama aslında Sayın Yılmaz''ı haklı çıkaran bir başka örnek. Demokratik bir ülkede böyle bir açıklamanın cihet-i askeriyeden sadır olması mümkün mü? Bu açıklamanın bu ölçüde sert olmasında 28 Şubat''ın sivil kanadına karşı cihet-i askeriyede oluşmakta olan bir öfke birikimi sezilmekte. Belki de başlangıçta çizilen hedeflerin gerçekleştirilmesi gibi bir amacın sivil kanatta mevcut olmadığını görmekten, bu hareketin sadece birilerinin şahsi ihtiraslarını tatmin yolunda kullanıldığını nihayet farketmekten kaynaklanan bir öfke birikimi. Ancak bu sert üslup Genelkurmay açıklamasının haklı olmasına ve kamu desteğini arkasına almasına yetmiyor. Tam tersine doğru bir çizgide bulunmadıkları için üsluplarındaki sertlikle kamuoyunda yarattığı etkinlik doğru orantılı olmuyor. Belki Mesut Yılmaz da vur kaç taktiğiyle en israrlı takipçilerini böylece yıpratmak ve etkisiz hale getirmek istiyor.

23 yıl önce
Ulusal güvenlik sendromu
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle