|
40 yıllık Yani, olur mu Kâni?

Sinema-severler, Fransız aktör Michel Piccoli''yi bilir. Görünümü ve giysileri ile, ciddi, entellektüel, seçkin bir portre çizer beyaz-perdede genellikle..

Ancak 1972''de Marco Ferre''nin yönetiminde çekilen "Le Grande Bouffe" filmindeki rolü ile, bu imajın tamamen dışına çıktı.. Marcello Mastroanni''nin, Philip Noiret''nin ve Ugo Toyniazzi''nin başrolleri paylaştıkları "Le Grande Bouffe"de, Michel Piccoli ve bu aktörler hafta sonunda arkadaşları ile tiksindirici bir oburluk partisi yapan grubu canlandırıyorlardı.

Öylesine müstekreh sahneler vardı ki bu filmde, daha sonraları oburluk üzerine kurulu gerçek partilere, Fransız halkı arasında da "Grande Bouffe" denilmeye başlandı..

Örneğin, oburluktan çatlayıp ölen bir arkadaşlarını yemek yemeye ara vermemek için, buzdolabına tıkıyorlar ve atıştırmaya devam ediliyordu filmde..

Bu filmin gala gecesinde, Michel Piccoli''nin seçkin ve ciddi imajına alışmış hayranları şok geçirdi.. Filmin sonunda, bazı seyircilerin Piccoli''yi protesto edip, "Bize bunu yapmayacaktın" diye bağırıp, çağırdıkları duyuldu..

Dün "Akit"te Abdurrahman Dilipak''ı okurken, benim de böyle bağırmak geçti içimden..

İçinde hem maddi, hem manevi hatalar bulunan, bir önceki cümlesi ile bir sonraki cümlesi birbirini tutmayan, sorabilmek imkanı varken bunu yapmayıp "komplo teorileri" üzerinde, olsa olsa gecekonduları kuran bir Dilipak vardı.

Oysa Dilipak, farklı bir izlenim bırakmıştır kamuoyunda.. Bende de..

Gelelim konuya..

Tabiî konu yine Sabataycılık!..

Dilipak beni "arındırmış." Bunun için de, babamın Gaziantepli ve Demokrat Parti milletvekili olduğunu söylemiş.. Bu noktada bilgisini sergilemek için de, şu cümleyi kurmuş..

-Mehmet Barlas Sabatay değil. O Cemil Said Barlas''ın oğlu. DP milletvekili.. Gaziantep''te olduğu yıllarda yüklendiği misyonu biliyoruz!

Evet.. Cemil Sait Barlas Gaziantep milletvekiliydi. Ama CHP''nin milletvekiliydi.. Ayrıca, Hasan Saka ve Şemsettin Günaltay hükümetlerinde, "CHP"nin bakanıydı..

Cemil Sait Barlas''ın "Gaziantep''te olduğu yıllar" pek yok.. Olsa olsa, seçim dönemlerinde bulunduğu aylar vardır..

Gaziantep''te bulunmadığı yıllarda, Gaziantep''te ne misyonu olabilir ki?

Dilipak''ın bu cümlelerini okuyunca, yazısına daha dikkatli eğildim..

Mesela demiş ki eşim Canan Barlas için.

-Canan Barlas''ın annesi değil babası bir Sabatay.. Yahudilik ırk olarak babadan değil, anneden geçer. Bu anlamda Canan Barlas''ın Sabataycı bir ailede doğup büyüdüğü bir gerçek. Çünkü babası cemaat içinde aktif bir isim..

Eğer Yahudilik babadan değil anneden geçerse, Canan Barlas''ın annesi Sabataycı olmadığına göre, "Sabataycı bir ailede doğup büyümek" sözü tutarsız değil mi?

Ayrıca, Canan Barlas''ın babası çok önemli bir Sabataycı ise, adı ne? İnsan, adını bilmediği bir kişinin, "cemaat içinde etkili" olduğunu yazarsa, bu hafif bir "belki doğrudur" arayışı olmaz mı?

Oysa Dilipak tanıdığımız ve evimize de gelmiş bir kişi..

Bırakın bir "kahvenin kırk yıllık hatırı" olduğu geleneğini.. Belki bu da, bir Sabataycı gelenektir.. Ama bir gazeteci-yazar, bir tanıdığının babası üzerine ihtimal denemesi yapacaksa, bunun için, tanıdığı olan o kişiye, "gerçek nedir" diye açıp sormaz mı?

Telefonlar sadece, "benim bugün duruşmam var, aman sizler de gelin" demek için mi kullanılır, "bu mahalle"nin geleneğinde?..

Ayrıca, bu "Sabataycı tartışması" ile nereye varılır ki..

Dilipak''a göre, ben bu tartışmada şunu düşünüyormuşum:

-Mehmet Barlas bu tartışmanın bugününden değil, bu tartışmaların devam etmesi halinde varacağı yerden ve cemaatin tümüyle deşifre olması halinde, sorunun ciddi bir rejim meselesi haline gelmesinden korkuyor.

İşte bunları okuyunca, Dilipak''ı, Michel Piccoli gibi gördüm.. "Bize bunu yapmayacaktın" diye bağırmak geldi içimden..

Şu 28 Şubat''ın faillerinin, Allah müstehaklarını versin!

Biz hukukun üstün olduğu liberal, anayasal demokrasi için 28 Şubat''a karşı çıktık ailece..

Neticede, ailesi Selanik''te gazeteciliğe başlayan Dinç Bilgin, Canan Barlas''ı, bir Sabataycı hizip kavgası sonunda mı susturdu?

Ama özgürlük için "28 Şubat"a karşı oluşan yol arkadaşlıkları, kafatasçılık, ırkçılık ve saplantılılık noktalarında, böyle bitiyor işte..

Dilipak''ın "tez"leri, bence eski MHP''ye daha çok uygundur!

ŞAKA

Hatemi ve Sezer!..

Türkiye''deki "Mumcu Cinayeti" soruşturmasının sonuçlarını, herhalde en fazla merakla, liberal cumhurbaşkanı Hatemi izliyordur..

"İran bağlantısı" kanıtlanırsa, İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi ile Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer''in, aynı etkenle farklı noktalara itildiği de ortaya çıkacak..

"Mollalar", Hatemi''yi liberalliğe itti.

"Molla tehlikesi" ise, Sezer''i, daha katı laikçiliğe itmek için kullanılabilir..

TEBESSÜM

Ben "aydın"ın çıplağını severim!..

Bir Fransız hikayesi vardır.. Bir Fransız kasabasında, bir delikanlı, sevgilisi ile başbaşa kalacağı mekan bulamamış.. Caddede park etmiş bir kamyonun altına girmişler..

Biraz sonra, bir polis düdüğü duyulmuş..

Delikanlı başını kaldırmış.. Bir polisin tepelerinde dikildiğini görmüş..

Polis sormuş:

-Caddede yatmış ne yapıyorsun?

Delikanlı hemen cevap vermiş:

-Kamyonu tamir ediyorum..

Polis gülmüş..

-Aynı anda üç tane yalan söyledin, demiş..

Delikanlı şaşkın, sormuş..

-Ne gibi üç tane yalan söyledim?

Polis saymış yalanları..

-Birincisi, kamyon tamir edilirken sırt-üstü yatılır.. Sen yüzüstüsün.. Kamyon tamir edilirken ceket çıkartılır. Sen pantalon çıkartmışsın.. Üçüncüsü de kamyonun gideli yarım saat oldu!

Türkiye''deki tartışmalı konuları ve polemikleri izlerken, hep bu Fransız öyküsünü hatırlıyorum..

"Aydın kimliği"ni vurgulamak için, belden yukarı çıplak fotoğraf çektiren "seçkinler"i görünce, bunu da önce bir Fransız fıkrası sandım..

Neyse.. Bu da birşey..

İyi ki, onlar da pantolon veya etek çıkartıp, "iyice aydın" olmayı denemediler..

24 yıl önce
40 yıllık Yani, olur mu Kâni?
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…
İslâmcılık, milliyetçilik ve tam bağımsızlık