|
Cumhurbaşkanı'na açık mektup
Beyefendi; Sayın Cumhurbaşkanım; Sayın Ahmet Necdet Sezer; bu satırları "Türkiye'de kendisini hukukun üstünde gören kişi ve kurumların" gadrine en çok uğramış sıradan bir vatandaşın "sıra dışı" yakınmaları niyetine okuyunuz.

Siz, saygı duyduğum bir insansınız.

Hayata bakışımızda farklılıklar olabilir.

Bunun bir zaruret olduğuna inanırım.

Sizin de sık sık belirttiğiniz gibi, "hukuk devleti", hangi dilden, hangi renkten, hangi görüşten olurlarsa olsunlar, insanların (vatandaşların) yaşama/varolma haklarının "hukukun üstünlüğü" esasına göre düzenlendiği/güvenceye alındığı vasatın adıdır; insanların farklı düşünceleri seslendiriyor olmaları bu nedenle bir zarurettir...

Kartelin mahut kalemi gibi, işi hiçbir zaman "Ahmet Bey" muhabbetine dökmedim, ama, size hep belli bir mesafeyle, hatta bazı ufak tefek, "görünür de görünmez" rezervler koyarak baktım...

Bazen haklı çıkmak beni üzdü.

Hep şunu savundum:

Türkiye'nin, aynı anda birkaç yeri birden idare eden "hazır kalıp" yöneticilere değil, geçmişten tevarüs ettiğimiz o şizofrenik "denge" ve "istikrar" arayışını torpilleyecek, siyasetin önünü açacak, halka yeniden özgüvenini kazandıracak isimlere ihtiyacı var.

Siz bu isimlerden biri olabilirsiniz.

Adli yılın açılışı dolayısıyla yayınladığınız mesaj yeniden umutlandırdı beni.

Cumhuriyetin temel kurumlarından olan bağımsız yargıya yapılan her türlü karışma ve baskının hukuk devleti ilkesini zedeleyeceğini, kendilerini hukukun üzerinde gören kişi ve kurumların demokrasi için büyük tehlike oluşturduklarını söylüyorsunuz.

Naçizane, bunlar benim de katıldığım düşünceler...

Gelgelelim, kendilerini hukukun üzerinde gören kişi ve kurumların yaptığı mesnetsiz "suç duyuruları" nedeniyle, şu an yüzlerce gazeteci, yazar, aydın mahkemelerde yargılanıyor.

Cumhuriyet savcılarının, "hukuk"la irtibatlı olmayan kişi ve kurumların gönderdiği "Falanca kişi hakkında cezai işlem yapılması, sonucun tarafımıza bildirilmesi" şeklindeki talimatlardan rahatsız olduklarını, tevatüren siz de duymuş olmalısınız.

Basın "sessiz yığınların dilidir" efendim. "Sessiz insanların dili" olmak, her türlü baskıya, hoşgörüsüzlüğe ve özgürlük ortamını boğmaya karşı "itiraz sesi"ni yükseltmektir.

Bu dil kesilirse, konu "rejim sorunu" olmaya başlamış demektir ki, sizin tasavvurunuzdaki Türkiye bu değil, biliyorum.

Hasılı kelam, sizden, yasalarımızdaki kimi antidemokratik maddelerin değişmesi ve bir "basın affı"na önayak olmanızı istiyorum efendim. Saygı ve muhabbetlerimin kabulü ricasıyla...
#Ahmet Necdet Sezer
#Açık mektup
23 yıl önce
Cumhurbaşkanı'na açık mektup
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle