|
Dul kadının çocukları
"Ben" demişti, "Memuriyette bir üst dereceye terfi edince, masonluğa başvuracağım..." İyi bir arkadaşımızdı, züğürttü, kendi çapında denemeler öyküler yazar, bunları o yılların (1987-88) en popüler edebiyat dergisinde yayımlardı. Masonluğu, sınıf atlamak, kabuk değiştirmek, bürokraside yükselmek heva ve hevesinin bir aracı sayardı.

Bir üst dereceye terfi etti mi, "Hür ve Kabul Edilmiş Mason Kardeşler Locası"ndan gerekli icazeti aldı mı, bilmiyorum.

On yıldır görüşmüyoruz.

İhtimal ki, "bordro"ya talim ediyor hâlâ.

Masonlukla ilgili bugüne kadar birçok şey okudum.

Çoğunlukla ürkütücü, bu örgüt hakkındaki "kuşkuları/korkuları" derinleştirici yazılar.

Hâlâ ürker, hâlâ korkarım.

Ama, okuduğum hiçbir yazı, Engin Ardıç'ın 90'lı yılların başında Tempo dergisinde yayımlanan denemesi kadar eğlendirici olmadı benim için.

İzninizle, o yazıdan "işime gelen" bölümleri aktararak bugünkü köşeyi kapatmak istiyorum:

Rahmetli Atilla Tokatlı'nın o enfes "Gizli Örgütler" kitabına bakacak olursak, masonluk, evde kalmış kız kompleksleri içinde kıvranan küçük burjuva aydınlarının hayallerini gıdıklayan bir çıkmaz sokak...

Cebi delik adamın kardeşlere katılması sözkonusu değil; para açısından "güçsüz" duruma düşene yardım ellerini uzatıyorlar, locada her toplantı sonrası elden ele dolaşan, içine kimin kaç para koyduğu, içinden kimin kaç para çektiği bilinmeyen, bilinmemesi gereken "dul kesesi" onlar için dolaştırılıyor ya, bir yandan da züğürt masonu "uykuya" yatırıyorlar, yeniden zengin olana kadar loca toplantılarına katılması yasak.

Kadın milletini hiç saymıyoruz, onların mason olmaları zaten sözkonusu değil, hiçbir zaman olmamış, hiçbir zaman da olmayacak, kendilerine "hemşire" diye saygı gösteriliyor, o kadar.

İşçi sınıfından hiç kimsenin mason olabildiği, tarih boyunca görülmemiş. Parası olmayana "aydınlanmış kardeşler" arasında yer yok. Malı mülkü olmayan, ama Batı'da burjuva devrimleri öncesi ortaya çıkıp devrimin de lokomotifi olmuş kimi mesleklerden aydın kişilere, diyelim avukatlara, doktorlara, mühendislere, bestecilere, yazarlara, çizerlere olanak sağlıyorlar.

Ama Türkiye'de...

Türkiye'de her şeyin cılkı çıkarıldığı gibi, bunun da çıkarılmış. Çulsuz doktor tu kaka, parasız mühendise dirsek çevirirler, cin gibi avukat boşuna bekler, ama hayali ihracattan çuvalla kapik götüren ayı oğlu ayı birader-i muhterem!

Hele o ritüeller...

O eski lonca döneminden kalma törenler... Pergeller, gönyeler, kurukafalar, kükürt hokkaları, arsenik ve de "vitriol", yani kezzap şişeleri, göz bağlamalar, çekiçler, kuzu derisinden önlükler, kılıç şakırtıları, beyaz eldivenler, dört yanı dört yönün adıyla anılan "mabetler", dama tahtası zemin, yıldızlı tavan, üçgen içinden gizemli bir dinin ürkütücü tanrıçası gibi kıpırdayan tek göz sureti.

Yahu gülünç oluyor...

Masonluğu yüce ülkülerinden koparıp bir "çıkar çetesi" durumuna düşürenler, korkarım, "dul kadının çocuğu" sıfatından çok, başka bir sıfata uygun düşecekler!

(Ardıç "masonluğun yüce ülküleri" diyor. Nedir masonluğun yüce ülküleri? İnsanlar arasında dayanışmayı sağlamak mı? Yoksa "yüksek siyaset" takılıp, dünyanın imkanlarını, gizemli bir dinin mensupları gibi davranmaktan pek bir hazzeden birader-i muhteremler arasında üleştirmek mi?)
#Mason
#Engin Ardıç
#"Hür ve Kabul Edilmiş Mason Kardeşler Locası"
23 yıl önce
Dul kadının çocukları
Allah’a şükreden kul olabilmek
Seçimi bırak sahaya odaklan
İsrail yalnızlaşırken Starbucks’ın açıklayamadığı gerçek
Sîdî Ukbe Ulucamii Müslüman Batı dünyasındaki dini yapılarının atasıdır
Randevu sistemi, kamu iletişimi ve ötesi