|
Türkçe'ni koruyamazsan liranı da koruyamazsın!
TDK Başkanı Prof. Şükrü Haluk Akalın, "Sadece paramıza değil, 'Türkçe'mize de itibar kazandıralım" demiş.

Tabelasında yabancı ad ve sözcüklerin kullanıldığı, alışverişin yabancı paralarla yapıldığı işyerlerini görünce de, "Burası Türkiye mi?" diye sorası geliyormuş Sayın Akalın'ın.

Haklı.

Ama, iş, sadece tabelasında yabancı ad ve sözcükler kullanan işyerleriyle sınırlı değil ki.

Bir "Efruz Bey" sendromu bile sözkonusu... "Hususen" bazı aydınlarımız arasında.

Efruz Bey, Batılı gibi düşünen, Batılı gibi oturup kalkan, Batılı gibi giyinen, Batılı gibi konuşmaya çalışan yeniyetme meşrutiyet züppesinin gülünç ve acıklı öyküsünü tahkiye eder; Ömer Seyfettin yazmıştır.

Lafı nereye getireceğim?

Yabancı sözcük kullanma hastalığına, saplantısına, düpedüz ukalalığına.

"Bakın ben ne güzel konuşuyorum, ne çok şey biliyorum, ne kadar farklıyım" hastalığıdır bu.

Örneğin, bir şeyi "basitleştirerek" değil, "vulgarize ederek" anlatıyorum.

Olur olmaz, "star, mega, out, in, gusto, style" gibi sözcükler sıkıştırıyorum araya.

Mis gibi Türkçe dururken, tutup İngilizce karşılıklar öneriyorum.

İyi halt ediyorum.

Yanısıra, bir de "çeviri" Türkçesi yaygındır cennet vatanımızda, Sayın Akalın bilir.

Bir sakalet, habaset ve melanet örneği olarak, İstiklal Caddesi entelijansiyasının ağzından "Vaaav, heey, ouuv" nidaları. Türkçe'yi Türkçe gibi değil, Attila İlhan'ın dediği gibi, bir başka dilden "çeviri" yapar gibi kullanan zibidiler...

"Emin değilim..."

"Henüz erken..."

"Umarım işler yolundadır..."

"Sanırım bu ilk..."

Adama, bütün iyiniyet ve saflığını kuşanarak, "86 numaralı otobüs geçti mi beyefendi?" diye soruyorsun, soracağına o dakka pişman oluyorsun; "evet" ya da "hayır" dese mesele kalmayacak, tutup "emin değilim"i yapıştırıveriyor suratına.

Bre arkadaş, şuna adam gibi "he" desen olmaz mı?

Hayır, emin değil.

Çünkü, kötü çevrilmiş yabancı dizileri izlemekten akıl melekeleri dumura uğramıştır ve de kapağı bir an önce Amerika'ya atmanın yollarını aramaktadır. Senin gül hatırın için kalkıp bir de Türkçe mi ünleyecek!

Bir vakitler "gibi"ye takmıştım, naçizane.

Adam, arkadaşına randevu verirken sorar:

"Kaç gibi ordasın?"

Tut masayı geçir kafasına....

Şuna efendi efendi "Saat kaçta gelirsin?" desen olmaz mı?

Olmaz.

"Kaç gibi" diyecek ki orijinalliği ve farklılığı ortaya çıksın.

Karizma yapsın.

Romancı Samim Kocagöz, bir vakitler "Adam Sanat" dergisinde ağlıyordu:

"Türkçe'nin düzenini bozmayaalım. Meşrutiyet züppeliğine sapmayalım. Türkçemizin anlatım gücünü daraltmayalım! Türkçe, bağımsızlığımızın sembolüdür, unutmayalım!" diye.

Amerikancaya bulanmış "İstiklal Caddesi Türkçesi"ndenden şekvacıydı müteveffa romancı.

Güzel liramızı koruyalım, hutbeler irat edelim, alışverişimizi lira üzerinden yapalım, iyi hoş da, liranın bağımsızlığı dilin bağımsızlığından geçiyor.

Hatta, ulusların bağımsızlığı...
#TDK
#TDK Başkanı Prof. Şükrü Haluk Akalın
#Türkçe
#Lira
23 yıl önce
Türkçe'ni koruyamazsan liranı da koruyamazsın!
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî