|
Diyarbakır ne kadar Türk ise Bursa da o kadar Kürt’tür…

Yüreğimizin bir yanı Kürt, bir yanı Türk. Bir yürek olmuş Kürt ile Türk. Aynı damarda akan kan olmuş Kürt ile Türk. Yüreğimize sadece Türk mü diyeceğiz, orta yerinden mi böleceğiz yüreğimizi, kanımızı mı ayrıştıracağız şurası Türk, burası Kürt diye?

Hangi şehrimiz sadece Türk’tür veya yalnızca Kürt’tür?

Şehirlerimizi Türk-Kürt diye bölümlemeye kalkışırsak yüreğimizi lime lime etmiş oluruz.

Diyarbakır sadece Kürt değildir, Bursa yalnızca Türk değildir.

Diyarbakır ne kadar Türk ise, Bursa da o kadar Kürt’tür.

Diyarbakır’da sadece Kürtler yaşamıyor. Yalnızca Müslümanlar da yaşamıyor. Diyarbakır demografisi itibariyle çok etnili, çok kültürlüdür. Diyarbakır’a sadece Kürt şehri demek, Diyarbakır’ın sadece tarihine değil, bugününe de saygısızlık.

Bursa da öyle.

İstanbul da öyle.

İzmir de, Mersin de, Antalya da…

Her yerde birbirimizle birlikte yaşıyoruz.

Farklılıklarımızla birbirimizi anlamlandırarak ve zenginleştirerek yaşıyoruz.

Bursa’ya veya İstanbul’a sadece Türk/Türklerin şehri derse tarihe de bugüne de haksızlık etmiş oluruz.

Millet olarak hepimizi kültürel anlamda kuşatan etnisiteden ari o Türk tanımını, bir başka deyişle, kuşatıcı vatandaşlık tanımını tekrar etnisite temeline indirgersek, buradan hareketle şehirlerimizi ve bilcümle aziz yurdumuzu sadece Türk’ün şehri ve yurdu anlayışına indirgersek, devletimizin bekasına ve milletimizin birliğine zarar verecek bir sürece kapı aralamış oluruz.

Bu ülke hepimizin.

Bu devlet hepimizin.

Şehirler hepimizin.

Biz farklılıklarımızla birlikte Diyarbakır’ız, Bursa’yız, İstanbul’uz…

Biz farklılıklarımızla birlikte Türkiye’yiz…

Etnik anlamda hepimiz Türk değiliz.

Dini aidiyet anlamında herkes Müslüman değil.

Hepimiz Sünni ve Alevi değiliz.

Biz farklı aidiyetlerimizle Türkiye’yiz.

Türkiye hepimizin ortak vatanı ve biricik devletidir.

Biz farklılıklarımızla birlikte bir milletiz.

“Türk Milleti” tanımı, bu etnisiteden arındırılmış kültürel temelde kuşatıcı bir anlam zeminine oturduğu için birleştiricidir. Ortak vatandaşlık bilincinin “Türk vatandaşlığı” biçiminde tanımlanması bu yüzden anlamlı ve gereklidir.

Gayrısı bizi böler.

Etnikçiliğe indirgenmiş yaklaşımlar bizi birbirimizden uzaklaştırır.

O yüzden şehirlerimizi tanımlarken herkesin dikkatli bir dil kullanması, ülkemizin ve milletimizin birliği açısından hayati bir öneme sahiptir.

Şehirlerimiz taşıdıkları tarihle beraber bize aittir.

Şehirlerimizin eski-yeni adları üzerinden tartışma açmak, büyük ve kuşatıcı millet tasavvurumuza zarar verir.

Mesela, doğup büyüdüğüm Adıyaman’ın tarihteki adlarından biri Semsur’dur. Bir adı da Hısn-ı Mansur’dur. Semsur da Adıyaman’dır, Hısn-ı Mansur da. Adıyaman hepsinin toplamıdır. Ve Adıyaman tüm adlarıyla bizimdir. Ve dahi Adıyaman, Adıyaman’da yaşayan herkesindir.

Bitlis’in Norşin’i Güroymak yapıldı da ne oldu?

Adıyaman’a yeri geldiğinde Semsur deriz. Zira şehirlerimiz tarihleriyle ve geçmişteki isimleriyle anlamlıdırlar.

Biz yakın zamana kadar Dersim dedik AK Parti olarak. Bizzat liderimiz Erdoğan defalarca Dersim dedi, “Dersim katliamı” dedi. Hatta daha ileri giderek Başbakan sıfatıyla “Dersim katliamı” dolayısıyla özür anlamına gelebilecek beyanlarda bulundu.

Şehirlerimizi tarihi adlarıyla anmayı bölücülük olarak görmemek lazım. “Etnik bölücüler”in niyetlerini referans alıp kadim şehirlerimizin tarihsel adlarının anılmasına karşı çıkarsak veya bu adları kullanan herkesi “bölücü” gibi görürsek, doğru yapmış olmayız.

Hassas ve kritik bir dönemden geçiyoruz.

Etnik fay hatlarını harekete geçirmek isteyenlerin oyunlarını bozmak için o büyük millet tasavvurumuza uygun, “Biz farklılıklarımızla birlikte Türkiye’yiz!” şiarına uygun dili kuşanmamız lazım.

Şiddetten beslenen etnik bölücülerin elbette tahrikleri olacak. Tam da bunun için o tahrikleri bozacak kuşatıcı bir siyaset diline ihtiyacımız var. Kürtlerin zihninde derin ve kanlı hatıraları olan “beyaz toros” ve “yeşil” göndermeleri üzerinden o kripto unsurların ne yapmaya çalıştıklarını görmezsek, tam da onların istediği tuzağa düşmüş oluruz.

“Erdoğan’ın başını çektiği Cumhur İttifakı iktidarda kalmaya devam ederse sizi bekleyen akıbet işte budur!” korkusunu pompalayan bu kripto provokasyonla, Kürtler, Erdoğan düşmanı cephenin içine yerleştirilmek isteniyor.

Bu ülkede Kürtlere yönelik etnik inkarı, asimilasyonu ve beyaz toroslarla ve yeşil figürleriyle özdeşleşmiş şiddet politikalarını sonlandıran Erdoğan’ın karşısına Kürtleri dikmeye çalışanların, gerçekte en büyük Kürt ihanetçisi olduklarının bilinmesi gerekiyor.

Erdoğan’ın yanında durması gereken Kürtleri HDP üzerinden Kürt inkarcısı bir partinin, yani CHP’nin yedeğine düşürmek, Türkiye Yüzyılı’nın öncü gücü olması gereken Kürtleri, o eski inkarcı Türkiye’nin stepnesi kılmak isteyenler, bilinçli provokasyonlarla ve kasıtlı tahriklerle seçim sürecinde amaçlarına ulaşmak için her yolu deneyeceklerdir. Aman ha, onların tahriklerine gelerek tam da onların değirmenine su taşıyacak beyanlarda ve davranışlarda bulunmaktan kaçınalım.

Şiddetle sarmalanmış ötekileştirici ırkçı nefret diline herkesten önce ve herkesten çok karşı çıkmak, inancımızın ve inancımızın şekillendirdiği o büyük millet tasavvurumuzun bir gereğidir.

Kaş yapalım derken göz çıkarırsak kendimize ve ülkemize yazık etmiş oluruz, biline!

DEMBİR-DER: “2023 SEÇİMLERİ VE KÜRTLERİN TERCİHİ”

Deprem dolayısıyla farklı bir biçimde sahadaydık. Türkiye’nin her ilinde başlatıp sürdürdüğümüz “Türkiye Yüzyılı’nda Kürtler” başlıklı panellerimize deprem dolayısıyla ara verip Adıyaman’da kurduğumuz çadır kentimize odaklanmıştık.

Seçim geldi çattı. Seçimle beraber Kürtlere yönelik kimi provokasyonlar ve siyasi ayak oyunları da sahneye konulmaya başlandı bir bir.

O yüzden DEMBİR-DER olarak sahaya inmemiz farz oldu.

Kürt sosyolojinin PKK/HDP üzerinden okunmasına, Kürtlerin HDP üzerinden o eski Türkiye masasına monte edilmesine, özellikle Kürt inkarcısı bir partinin Cumhurbaşkanı adayına destekçi kılınmasına DEMBİR-DER olarak seyirci kalmamız kendimizi ve varlık nedenimizi inkar anlamına gelir.

Millet ittifakının kabul ettiği ortak mutabakat metninde Kürdün adı dahi anılmıyor. Kürtlere dair tek bir vaatte bulunulmuyor. Buna rağmen HDP’nin, bu ülkenin Kürtlerini bu ittifakın adayına desteğe çağırması, Kürtleri bu masanın ayakçısı kılmaya çalışması, Kürtlere ihanetin diğer adıdır. DEMBİR-DER olarak bu ihanete karşı seyirci kalmamız elbette düşünülemez.

O yüzden DEMBİR-DER olarak sahaya inme kararı almış bulunuyoruz.

İşimiz zor ve dahi riskli, biliyoruz.

Zira bir yanda Kürtlere yönelik o ırkçı nefret diline, Kürtleri PKK/HDP’nin yanına iten yanlış söz ve davranışlara karşı mücadele ederken, öbür yanda PKK/HDP ile mücadele etmek, onların gayrı İslami ve gayrı insani ideolojisine ve terör politikalarına karşı çıkmak, onların Kürtlere kaybettiren siyasalarına karşı mücadele etmek, ama en önemlisi de kendi Kürtlerimize yönelik kazanımcı ve kuşatıcı yeni bir söylemin pratiğini inşa etmeye çalışmak sanıldığını kadar kolay değil.

Ama biz bu zoru başaracağız.

Ne pahasına olursa olsun başaracağız.

Ülkemiz için ve Kürtlerimiz için bunu başaracağız.

İnanıyorum ki bizim ömrümüz yetmezse şayet, bu davayı bizden devralacak inançlı cesur yüreklerle bunu başaracağız.

Bu yürüyüşümüz gündelik siyasetle alakalı değil. Seçimle hiç alakalı değil. Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin kadim Türk-Kürt kardeşliğini güçlendirecek ve herkese kazandıracak bir Türkiye olduğuna inandığımız için biz Kürtlerin Erdoğan’ın arkasında durmamız gerektiğine inanıyoruz.

DEMBİR-DER olarak “2023 SEÇİMLERİ VE KÜRTLERİN TERCİHİ” başlıklı konferans ve etkinliklerimizle meydanlara iniyoruz.

Her kesimden er kişileri yanımızda olmaya çağırıyoruz.

Haydi Bismillah!

#Deprem
#Etnik fay hatları
#HDP
#PKK
#Türkiye Yüzyılı
#DEMBİR-DER
1 yıl önce
Diyarbakır ne kadar Türk ise Bursa da o kadar Kürt’tür…
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu