|
İslami akide mi, batının etnikçi ideolojisi mi?

Kelimelerle düşünürüz.

Zihnimiz kelime ve kavramlarla yol yürür.

Kelimeler ve kavramlar zihin yolculuğumuzda pusulamız gibidirler.

Zihin kıblemizi kelimeler ve kavramlar belirler.

Akideyi oluşturan da kelime ve kavramlardır.

Hangi kelime ve kavramlarla düşündüğünüz, en önemlisi o kelime ve kavramlara yüklediğiniz anlamlar sizin akidenizi belirler.

Zihinsel yolculuğumuzda yol gösterici olan kelime ve kavramlar aynı zamanda varacağımız menzili de belirler.

Gövdenizin yöneldiği kıble elbette önemlidir.

Ama asıl zihninizin yöneldiği kıble önemlidir.

***

Soru şudur: Bizim zihnimiz ne kadar bize aittir? Zihnimizle yöneldiğimiz kıble, gerçekten yönelmemiz gereken kıble midir?

Bunu belirleyen yegane ölçüt, esas aldığımız kelime ve kavramlardır. Yani pusuladır. Başkalarına ait kelime ve kavramlarla düşünüyorsak, bedenen durduğumuz yer neresi olursa olsun zihnen bulunduğumuz yer bize ait değildir. Daha doğrusu, biz, biz olmaktan çıkmışızdır demektir. Dolayısıyla yöneldiğimiz kıble farklıdır ve varacağımız hedef de bize ait değildir.

* * *

Bütün bu lafları niçin mi ediyorum? Şunun için: İslami akideye inandığını söyleyen bizler ne yazık ki Batı’nın, yani akidemize düşman olanın kelime ve kavramlarıyla düşünüyoruz. Bu yüzdendir ki birbirimizi hasımlaştıran bir söylem tuzağına düşüyoruz.

Bedenen Müslüman ama zihnen Batılı olanlarımız, ne yazık ki Batılı kelime ve kavramlar üzerinden İslami akideyi bilerek veya bilmeyerek öteliyorlar. En kötüsü, o Batı’ya ait kelime ve kavramlara yüklenen anlamları kutsallaştırarak İslami akideyi de ona uydurmaya çalışıyorlar.

Bedenen Müslüman zihnen Batılı, yani müstağrip olanlarımız, üzülerek belirtmek isterim ki, akidemizi oluşturan ayet ve hadisleri pek önemsememektedirler. Konuyla ilgili ayet ve hadisleri bile Batı’nın o kutsadıkları kelime ve kavramların prizmasından geçirerek yorumlama yoluna gidebiliyorlar.

İşte o kelime ve kavramlardan bazıları: Vatan, milliyet/milliyetçilik, etniklik/etnisite, ulus/ulusçuluk, üst kimlik-alt kimlik ilahir…

* * *

Batı’nın etnik sosyolojisine ait ne kadar sorunlu ve marazi kavram varsa onu ululayıp akideye dönüştürenler, İslami akideyi bu topraklarda tarihe uğurlamak gibi bir büyük cürmü işlediklerinin ne zaman farkına varacaklardır?

İslami akideyi Batı’nın sorunlu ve marazi etnik sosyolojisinin kelime ve kavramlarına kurban edenler bilsinler ki varacakları yer kendilerine de kaybedecekleri yer olacaktır.

Müslüman ülkelerde yaşanan etnisite temelli sorunların kökeninde tam da bu zihinsel sorun yatmaktadır.

İslami akidemize ait kelime ve kavramlar içinde düşünmediğimiz sürece gerçek anlamda birliğimizi ve kardeşliğimizi de tesis etmemiz imkansız olacaktır.

Zaten Batı’nın istediği de bu değil midir?

Batı’yı bedenen kovanların evvela Batı’nın zihniyle düşünmesi ve sonrasında adım adım Batı’nın bedenine dönüşmesi ibretamiz ve üzücü bir değişimin ifadesi değil midir?

Sahi bizi biz yapan nedir?

Biz kimiz?

Biz hangi akideye göre düşünüyor ve hareket ediyoruz?

* * *

Kur’an ne der?

Şöyle der ezcümle:

-Biz sizi birbirinizle tanışasınız, bilişesiniz ve dayanışasınız diye farklı topluluklar halinde yarattık. Hiç bir topluluğun bir diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takvadadır.

-Dillerinizin farklı olması Allah’ın ayetlerindendir.

-Müminler kardeştirler. Bir ve beraberdirler. Birbirlerinin eşitidirler.

Peygamberimiz bu akideyi veda hutbesinde gayet açıklıkla dile getirmez mi?

O Nebevi sese kulak verelim:

-Hepiniz Adem’in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Arab’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap olana üstünlüğü yoktur. Üstünlük sadece takvadadır.

Peygamberimiz ne der başkaca?

Şöyle der ezcümle:

-İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.

-Hepiniz bir tarağın dişleri gibi müsavisiniz, yani eşitsiniz.

-Kendisi için istediğini kardeşi için de istemeyen iman etmiş olmaz.

* * *

İşte akidemizi oluşturan temel bakış açısı bu.

Bunun dışındaki her yaklaşım, akidemize zarar verir. Dolayısıyla birliğimize ve kardeşliğimize.

Kur’an Arap toplumuna inmiştir. Peygamberimiz Arap’tır. Lakin Kur’an’ın hiç bir yerinde “Ey Araplar!” diye başlatan bir hitap yoktur. Zira Kur’an Araplar için Arapları kutsamak için indirilmiş bir kitap değildir. Peygamber de sadece Arapların Peygamberi değildir.

Peygamberimiz hiç bir zaman “Ey Araplar!” diye başlayan ve dahi Arapları üstün bir ırk veya seçilmiş millet olarak ululayan tek bir kelam etmemiştir. Habeşli köle zenci Bilal’i, Arapların en soylusuna tercih eden bir akidenin önderi olmuştur.

Kur’an’ın önceliği akidedir. O akideye inanan herkes birbirinin kardeşidir ve birbirinin eşitidir. Hiç bir topluluğun bir diğerinden üstünlüğü ve imtiyazı yoktur.

Peygamberimiz akideyi kabileciliğin üstünde tutmuştur.

Kabileciliğin, yani ilkel milliyetçiliğin.

Ama ne yazık ki vefatından kısa bir zaman sonra kabilecilik tekrar akidenin önüne geçirilmiştir. Kabilecilik akidenin üstünde bir değer olarak devlet ideolojisine dönüştürülmüştür. Emevicilik, Müslüman bedene o cahiliye ideolojisi olan kabileciliğin zihin olarak giydirildiği bir devlet ve toplum düzeninin adı olmuştur.

* * *

Şimdi soruyorum:

Bu İslami akidenin içinde düşünüp hareket ettiğimizde ırkı ve dili farklı hangi Müslüman toplulukla bir sorunumuz olur? Kendimiz için hak olarak gördüğümüz her şeyi başka kardeşlerimiz için de gördüğümüz sürece hangi etnik sorunumuz olur?

Sorun ne zaman çıkar biliyor musunuz?

Kendimizi ırk veya millet olarak en üstün olarak gördüğümüz zaman çıkar.

Diğer kardeş ırk ve milletleri kendi eşitimiz olarak görmediğimiz zaman çıkar.

Kendimizi üst, başkalarını alt kimlik kategorisine sokup kendimizin sahip olduğu haklardan başkalarını yoksun bıraktığımız zaman çıkar.

Kendimizi sadece millet, hem de en üstteki millet, Allah’ın seçtiği millet, başkalarını da bizim altımızda, bize ancak hizmet etmekle yükümlü ve yalnızca kendilerine uygun gördüğümüz hakla yetinmesini bilen alt kimlik kümesindeki topluluklar olarak gördüğümüz zaman çıkar.

Başkalarını hem kendimizden bilip hem gayrı muamelesine tabi tuttuğumuz zaman çıkar.

Başkalarını tıpkı kendimiz gibi ve kendimizin eşiti bir topluluk bir millet olarak görmediğimiz zaman çıkar.

Kendi dilimize verdiğimiz değerin aynısını başkasının diline vermediğimiz zaman, en fenası başkalarının dilini ve kültürünü asimile etmeye çalıştığımız zaman çıkar.

Lafı uzatmaya gerek yok.

Lafın tamamını demeye de gerek yok,

Anâsır-ı İslamı, yani İslami bütün unsurları birbirinin gerçek anlamda kardeşi ve eşiti tek bir millet olarak görmediğimiz sürece, Batı’nın içimize saldığı kelime ve kavramlar üzerinden birbirimize karşı üstünlük taslayarak birbirimizle didişmeye devam edeceğiz demektir.

O efendi ve üstünlükçü cahili ırkçı mülahazaları her birimiz ayaklarımızın altına almadıkça, kendimiz için hak olarak gördüğümüz her şeyi kardeşlerimiz için de istemedikçe gerçek anlamda iman etmediğimizi bileceğiz.

* * *

“Ey iman edenler! İman ediniz.”

(Kur’an-Kerim, Nisa suresi ayet 136)

#İslam
#Akide
#Kabilecilik
#Irkçılık
٪d سنوات قبل
İslami akide mi, batının etnikçi ideolojisi mi?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle