|
Assan bir türlü...

Türkiye''nin yöneticileri, Apo''yu idam etse de etmese de başını dertten kurtaramayacak; her ne yaparsa yapsın, "sözünde durmamış" olacaklar. Sadece konuşmalarını değil, anlaşmalarını da "günü kurtarma" endişesiyle yaptıkları anlaşılacak.

"Yahu ne yapsak, ne etsek?" diye Meclis kulislerinde fısıldaşan yetkililerden duyduklarımız, kulak misafiri olduğumuza pişman etti bizi.

Önce sadece "fıs fıs fıs" sesleri duyuluyordu. Çünkü, uzaktaydık. Birinin "fıs fıs fıs" şeklindeki sorusuna, ötekinin "fıs fıs fıs" diye cevap vermesi, nasıl söyleyeyim, biraz tuhaf geldi.

Aynı soruya aynı cevap sizce de saçma değil mi?

Biraz daha yaklaşınca bu fısıltıların aslında anlamlı birer cümle olduklarını farkettik.

- Nidicüyuk yav? ("Ne yapacağız yahu?" mânasına.)

- Walla bilmem ki... Assan bir türlü, asmasan bir türlü!

- Asarsanız, Avrupa''yı unutun diyorlar. Onların dediklerini yapsak, bu sefer 30 bin şehitin kemikleri sızlayacak.

- Kemikler bir yana, bir daha oy alamayız be!..

- Bence her iki tarafı da memnun etmenin bir yolunu bulmalıyız.

- Nasıl?

- Önce asmayalım, Avrupa''nın dediği olsun; sonra asalım, kamuoyunun baskısından kurtulalım.

- Yok, bence asmayalım, kurşuna dizelim.

Bizi farkettiklerinde "ehem, ühüm" diye öksürerek birbirlerini uyardıktan sonra, konuyu değiştirmeye çalıştılar.

- Evet evet, Hyundai Assan iyi olur.

- Yok yok, bence Nissan daha iyi arabadır.

İki ucu sivri değnek

Yakası kolalı adamlarla, Avrupa''nın ortasında, bir takım sözleşmelere tumturaklı imzalar atmışsınız.

Kimseyi idam etmeyeceğinize dair sözler vermişsiniz. Şimdi de Apo''yu idam edebilir miyiz, edemez miyiz diye düşünüyorsunuz.

Madem yaptığınız anlaşmalara uymayacaktınız, o sözleşmelere niye imza attınız?

Eğer 30 bin kişinin katledilmesine sebep olan adamı affedecekseniz, kamu vicdanı karşısında söyleyecek söz bulabilecek misiniz?

Nereye kaçarsanız kaçın, ne yaparsanız yapın, bu iki sorudan biri mutlaka gelip sizi bulacak.

İşte, Türk''ün idamla imtihanı!

Marifet

David Efendi, Hürriyet Anıtı''nı yok etmiş. Marifet mi? Bizimkiler, "hürriyet"in kendisini yok ediyor!

Apo''nun gazeteleri

Birand, Apo''nun gazeteleri takip edip etmediğini sorunca, avukatı "Okuyor" diyor, "Cezaevi yönetimi gazete veriyor."

Bütün gazeteleri veren cezaevi yönetimi, sadece üç gazeteyi vermiyormuş Apo''ya: Cumhuriyet, Evrensel ve Yeni Şafak.

Onları da avukatları götürüyormuş.

"Neden?" diye sorduk kendi kendimize... Herhalde yanlış fikirlere saplanmasından korkuyorlardır. Bu gazeteleri de okursa, kafası iyice karışır diye düşünüyor ve o yüzden vermiyorlardır.

Şiirlerin sahne arkasındaki günlükler: Üzgünlük

Sevgili kardeşim İbrahim Tenekeci''nin üçüncü kitabı "Üzgünlük", Şûle''den çıktı. Yaklaşık on senelik bir zaman dilimini kapsayan günlükler için şair "Günlüklerim, şiirlerimin sahne arkasıdır" açıklamasını getiriyor. Sıcak, içten, yalın... Yazdıkları da kendisi gibi İbrahim''in. Bir göz atalım:

1990, 3 Mart-Sivas

5.00''de kalktık. Her taraf simsiyah. Mönümüz; iki tane yeşil zeytin ve yarım bardak buzlu çay. Kantine bir gidebilsek.

14 Mart-Sivas

Onbeş günlük askerim.

"Asker oldum piyade, yar yar aman"

1 Nisan-Sivas

Güzel bir şakayla uyandık, kar yağdı.

12 Ağustos-Bitlis

Hafızamda kalan tek şey, Selçuklular''dan kalma harabe bir kervansaray. Askerler sıkışınca duvarlarının dibine koşuyorlardı.

6 Eylül-Ağrı

Mehmetçik-90 tatbikatı için buradayız. Günlerimiz mevzi ve çadırda geçiyor. Sivil hayattaki yaşantılar gündemde. Herkes yaşadıklarını hayal ettiği biçimde şekillendiriyor ve karşısındakine tıpkı doğruymuş gibi anlatıyor.

20 Eylül-Ağrı

Tatbikat bitti, toplanıyoruz.(...)

22 Eylül-Malazgirt

Gece ve soğuk. Alparslan Bizans''ı bizim konakladığımız bu ovada yenmiş, tarih 1071''i gösterirken.

22 Aralık-Muş

Sadece beyaz. Bembeyaz.

28 Aralık-Muş

Kara teslim oldu koca bir bölük. Hâlâ uçuyor kuşlar, halimize gülüştük.

1991, 15 Şubat-Muş

Bitlendik.

Hazırlıklı konuşma, böyle oluyormuş demek

Apo''nun idamı onaylanınca gazeteciler ayaküstü Başbakan''ın değerlendirmesini almak istediler.

O sırada Başbakan''ın kafasında Tagor''un şiirleri vardı. "Efendim, Apo''nun idamı onaylandı" denilince, "Ya, öyle mi?" dedi ve yanındakilere "Çantam, çantam..." emrini verdi.

Yana döndü, geriye döndü; mikrofonlar ve kameralar da takip etti o dönüşleri.

Çanta epeyce geç geldi.

Anlaşıldı ki Sayın Başbakan her iki ihtimali de düşünmüş ve idam onaylanırsa birini, onaylanmazsa diğerini okumak üzere iki türlü konuşma metni hazırlamıştı. Ya da hazırlatmıştı.

"Hazırlıksız konuşmam arkadaş!" der gibi, biraz da sıkılarak bekledi.

Sonunda çanta geldi. İçinden birinci ihtimal düşünülerek hazırlanmış kâğıt çıktı ve Başbakan okudu.

Sadece üç cümle.

Toplam bir dakika içinde okudu.

Biz de zannettik ki, esaslı bir konuşma patlatacak.

Meğer bütün o bekleme ve telaş, topu topu üç cümle içinmiş. Yarabbi sen büyüksün!



24 yıl önce
Assan bir türlü...
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!
Tarihin sonu ve ABD üniversiteleri