|
Halimizi ehliyetinize borçluyuz

Mutlaka sizleri de rahatsız ediyordur. Birisi gözümüzün içine baka baka bizi saf yerine, enayi yerine koymaya kalkışmaz mı, deli oluyorum. Yangın yerine dönen ülkemizin son on senesine, başbakan olarak, cumhurbaşkanı olarak damgasını vuran Sayın Demirel kalkmış ehliyetten dem vuruyor, "milletin yakışıklı olanın, güzel konuşanın peşinde gitmeyeceğini, ehliyet arayacağını" söylüyor. Sözlerini kuvvetlendirmek için ayetler okuyor, hadisler okuyor. Ehliyetli olarak kendini kastettiği belli.

Ben Demirel''in milletin oyuna muhtaç olduğunda dini motifleri nasıl rahat kullandığını bildiğim için doğrusu ayet ve hadislere iltica etmesini yadırgamadım. Çankaya''dan indiğinin ertesi günü ezan sesiyle uyanmanın mutluluğundan dem vurmasını da yadırgamadığım gibi. Benim yadırgadığımı on yıllık ülkeyi yangın yerine çeviren bir icraattan sonra hâlâ ehliyetten dem vurması, hâlâ buna inanacak insanların Türkiye''de bulunacağını zannetmesi.

Türkiye''de hemen herkesin ittifak ettiği bir nokta var. Özellikle son on yılda çok kötü yönetildik. Kamu açıkları bu on yılda arttı. "Verdimse ben verdim" diyen sahi kimdi? KİT''lerin kötü yönetimi ve devlet bütçesine katmerli bir yük oluşturması bu sürede gerçekleşti. Devletin kamu açıklarını kapatmak için yüksek faizle borçlanması, neticede faizlerini bile ödeyemeyecek duruma gelmesi son on yılın ürünü. Şu anda vergi gelirleri devlet borçlarının faizlerini bile karşılamaya yetmiyor. Bu yüzden de devletin manevra alanı bütünüyle daraldı. IMF ne derse, dış finans çevreleri neyi emrederse kuzu kuzu yapmak zorundayız. Devlet imkanlarının ahbab u yarana cömertçe sunulmasını en çok bu dönemde gördük. Bu cömertlik bir "aile sektörü" yarattı.

Kayıplarımız sadece iktisadi-mali alanla da sınırlı değil. Geçen bu sürede sosyal barış da büyük yara aldı. Güniz Sokak''ta ezan sesini duyan sayın Demirel görev başındayken dindar insanların feryatlarını hiç duymadı. Başörtüsü uygulamasının açtığı yaralara zerre kadar merhem sürmedi. O günlerin yükselen yıldızı 9. Senfoni''nin getirdiği çağdaşlıktı. İnsanlar en çok bu dönemde laik-anti laik, dindar-seküler, Sünni-Alevi diye ayrıldı.

İktidara "Kürt gerçeğini tanıyoruz" diyerek geldi. Ancak bununla neyi kastettiği anlaşılamadı. Bu sözün uygulamaya yansıyan hiç bir yönü olmadı. Belki de Kürt kökenli milletvekillerini tanıyorum demek istemişti.

Demokrat Demirel''in bu dönemde demokratlığı da yara aldı. 28 Şubat sürecinde seçilenlerin değil, atananların yanında saf tuttu. Türkiye''yi bu günlere getiren 28 Şubat sürecinde onun rolü inkar edilemeyecek bir seviyede.

Hasılı sonunda sosyal barışı bozulmuş, ekonomisi dibe vurmuş, demokrasisi yara almış bir Türkiye çıktı karşımızda. Bu Türkiye''nin harcında Demirel''in büyük payı, büyük sorumluluğu var. Eğer köşesine çekilseydi şu anda resmen faal siyaset yapmayan eski bir devlet adamı için bu yazıyı yazma gereğini duymazdık. Ancak geçmişin felaketlerinde hiç payı yokmuş gibi, kendi zamanında ülke güllük gülistanlıkmış da beş on ay içinde bozulmuş gibi ehliyetten dem vurması yok mu, insanı çıldırtıyor.

Türkiye''nin son 10 yılında yeteri kadar görev yapma imkanı bulmuş hiçbir politikacı ehliyet iddiasında bulunamaz. İçinde yaşadığımız ve kimilerinin terketmek için ülke aradığı, 1 milyon 700 bin vatandaşının "Yeşil Kart" peşine düştüğü Türkiye''yi büyük ölçüde o politikacıların ehliyetine borçluyuz.

23 yıl önce
Halimizi ehliyetinize borçluyuz
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle