|
“Üslûbumuz”

“Üslubumuz sevgi, aşka adanmış canımız,” diyerek hayata hayat katan ruhların yaşadığı ortamlar, cennet yansıması bir tablo arz eder.

“Karşılıksız çarpar sinelerimiz çarpınca.” diyenlerin oluşturduğu bu ortamlarda huzursuzluk olmaz. Orada herkes, önce başkasını düşünür. “Önce ben” demez. Yapıp ettiklerinden hiçbir ücret istemez. “Herkese şefkatle ulaşmak heyecanımız;” anlayışı, gönlün temel tavrı olunca aşkı da aşkın bir duygu olan şefkat, annelerin karşılıksız sevgisini, merhametini, sabrını kısaca “kendini verişi” hatırlatır. Kendi hayatını başkaları için karşılıksız veren anneler olmasa, insan da olmaz, insanlık da olmazdı.

“Hele içimizi Muhammedî Ruh sarınca.” Hayat baştanbaşa cennet kesilir. Nefsin ve şeytanın cinnet yuvası kılmaya çalıştığı dünya, O Ruh''la cennet olur. Dövene elsiz, sövene dilsiz, her eza-cefa ehline gönülsüz ruhların yurdunda kuru davalar, boş kavgalar olmaz.

Muhammedi Ruh, “Allah için yapılan işlerin karşılığında insanlardan hiçbir ücret, hiçbir karşılık talep etmez.” Onda hasbilik, her şeyi Allah rızası için yapma esastır.

Muhammedi ruhlar, “Allah''ın havl ve kuvveti olmadan hiçbir şey yapılamayacağına inanır, bunun için de yapılan insani hizmetleri birer gurur vasıtası yapıp insanların başlarına kakmazlar.” İyilik ve güzellik adına yapılan her işin Allah tarafından yaptırıldığına inanırlar.

“Son neferi kalsak da bu cephenin,” yani Muhammedi Ruhu temsilde tek başına kalsak da, “Beklemeye kararlıyız tâ subh-ı haşre dek,” inanç ve şuurunda olanlar olmasa, dünyanın kahrı çekilmez.

“Ümidiyle herkesi sevip Hakk''a ermenin, / Çöllerdeki Mecnûn''un Leylâ tutkusuna denk…” Çöldeki Mecnûn''un Leyâ aşkı, ihtirası neyse, bizde de Yaratandan ötürü yaratılanları sevmek, herkesi kucaklamak aşkı odur. Hakk''a yani Yaratıcıya erme ümididir, bize bu sevgiyi telkin eden, der, Muhammedîler.

“Yönelip gönüllerimizin derinliğine, / Hep ötelerden varlığa bir maya katarak; / Koşacağız rahmet arşının serinliğine, / Ruhlarımızdaki kini, nefreti atarak.” Diyen Muhammedinin gönül derinliğinde, vicdan ikliminin his ufkunda muhabbetullah vardır. O his mekanizması bütün varlıkları Allah için sevmeyi gerekli kılar. Bütün varlığa katılan maya Allah muhabbetidir. Bu muhabbet, seveni rahmet arşına ulaştırır. Orada kin ve nefrete yer yoktur. Orası, kinden ve nefretten arınmış ruhların, kudsilerin yurdudur. Kin ve nefretten arınılmadan rahmet arşına erilmesi imkânsızdır. Yunus diliyle “düşmanımız kindir bizim” der, kudsiler ve herkese sinelerini açabildiklerince açarlar. Birlikte rahmet arşına uçarlar.

“Yürüyeceğimiz mihverde bir başka ışık, / Aşacağız gayzla oyulan uçurumları; / Öbür tarafta herkes birbiriyle barışık, / Duyuyoruz az ilerde yeşeren baharı…” diyerek gönüllere doğru el açıp, el verip yürüyen yiğitler; Mesihiyyetin gölgesinde Yunus gibi seyreden ruh pehlivanları: “Her kim bana ağyar ise, Hak Tanrı yar olsun ona. / Her nereye varır ise bağ u bahar olsun ona.” Der, bir başka gönüle doğru yoluna devam eder.

Dillerinde aynı türkü: “Bana ağu sunan kişi, bal u şeker olsun aşı, / Gelsin cümle kolay işi, eli erer olsun ona.” Hep dua makamındadırlar. Bedduaya hiçbir zaman “âmin” demezler.

“Önümce kuyu kazanı, Hak tahtına ağdırsın onu, / Ardımca taşlar atana, güller nisar olsun ona.” Diyebilen bu yiğit ruhlar, zengin gönüller, Hakka ermiş vicdanlar, iman etmenin, Hakka inanmanın, gerçek kul olmanın, başkalarını sevmek şartına bağlı olduğunu bilirler. Cennete bu şartla erilir, derler.

“Acı dirliğim isteyen, tatlı dirilsin dünyada, / Kim ölümüm ister ise, bin yıl ömür versin ona.” Temennilerinde bulunurlar.

“Kimseyi düşman tutmayız ağyar dahi yârdir bize / Nerde ıssızlık var ise mahalle ve şardır bize / Adımız miskindir bizim düşmanımız kindir bizim / Biz kimseye kin tutmayız bütün âlem yârdir bize” inanç ve anlayışıyla yollara düşen gönül mimarları, gittikleri her coğrafyayı şenlendirir, birer kutlu cennet şehrine çevirirler. O şehirlerin malzemesi insan gönlüdür. Hacı Bayram Veli''dir ustaları. Vardıkları şarları (şehirleri) ruhlarını katarak inşa ederler. Şehrin yapısına koydukları her taşı, Hakk''ın adını anarak kor, oraları Hak adına inşa ederler. Hakkın rızası olmayan her mülk, haraptır, derler.

Medine''nin Gül''ü aşısıyla açan her gönül goncası, koku saldığı her bahçeyi cennete çevirir. Onların hayat üslûpları budur.

13 yıl önce
“Üslûbumuz”
Talat Paşa namaz kılıp oruç tutuyor muydu?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir