|
Güvenlik ve özgürlük paketine yönelik algı operasyonu

Başbakan Davutoğlu yapılanları gayet net bir biçimde özetledi:

"Devleti yeniden yapılandırıyoruz."

Daha demokratik, daha sivil bir temelde...

Jandarma"nın İçişleri Bakanlığı"na bağlanması bu anlamda yeni bir devrim...

Bu devrimsel adımın "kır polisi"yle taçlandırılması süreç işi...

Birileri bilerek bir yanlış algı oluşturmaya çalışıyor.

Devletin yeniden yapılandırılması sürecini "güvenlikçi politikalara dönüş" olarak takdim edenler, hiç kuşkusuz bilinçli algı operatörleridir.

Kendilerini AK Parti düşmanlığı kampına oturtanların bu algı üzerinden yürüttükleri psikolojik harekat ise her türlü ahlaki kayıttan azade görünüyor.

Yeni Türkiye"nin lideri Erdoğan açıklıkla belirtti:

"Türkiye asla 90 yılların güvenlikçi politikalarına dönmeyecektir."

Erdoğan-Davutoğlu liderliğinin demokrasi/özgürlük ekseninde devleti yeniden yapılandırma sürecine taş koymak isteyenler nedense bilgi kirliliği ve çarpıklığı üzerinden yol yürüyorlar.

"Polis devleti" iddiası kocaman bir yalan.

Başbakanın, yeni dönemde polisin yapıp ettiklerinin meclis komisyonunun denetimine açılacağını belirtmesi nedense o beylerin dikkatini çekmiyor.

Türkiye"de ilk defa emniyet teşkilatının her türlü faaliyetleri milli iradenin temsilcisi olan meclisin denetimine bir komisyon aracılığıyla açılıyor.

Bunun demokrasi/özgürlük bahsinde nasıl bir devrime tekabül ettiğini söylemeye bile gerek yok.

"Polis devleti" iddiası üzerinden AK Parti hükümetine yüklenenlere sormak gerekmez mi: Bu nasıl bir polis devleti anlayışıdır ki polisin yapıp ettikleri meclisin denetimine açılıyor?

Dahası, her il ve ilçede polisin görev ve yetki kullanımı esnasındaki suiistimallerini soruşturacak komisyonların kurulması öngörülüyor.

"Polis devleti" kurmak isteyen bir iktidar, polisin yapıp ettiklerini hukuk içinde soruşturacak/denetleyecek etkin kurullar oluşturma yoluna gider mi?

Yalanın ve çarpıtmanın bu kadarına da pes doğrusu...

AK Parti düşmanlığıyla gözleri kör olmuş bir kısım çakma ve bitik liberallerin, "güvenlikçi politikalara geri dönülüyor" iddiası bilinçli bir algı operasyonundan öte bir anlam taşımamaktadır.

Kandil"in basın bürosu gibi çalışan bir kısım kalemlerin demokrasi ve özgürlük bahsinde nasıl sınıfta kaldıklarını hatırlatmaya bile gerek yok.

PKK"nın zulmü ve vahşeti karşısında tek kelime laf etmeyen mahut kalemlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu karşısında nasıl aslan kesildiklerini görmüyor değiliz.

Bunun arkasındaki psikolojik, kişisel ve ekonomik sebepleri de pekala biliyoruz elbet.

Cumhurbaşkanı Erdoğan"ın Lawrence hatırlatması öylesine bir hatırlatma değildir.

Lawrence bir simgedir.

Kimileri bugün o görevi gazeteci kılığı altında sürdürmektedirler.

Onların yapılan edilen her şeyi nasıl olumsuz bir forma sokup uluslararası tedavüle soktukları da artık sır değil.

O hayranlıkla övdükleri ve aşık oldukları ABD ve AB üyesi ülkelerdeki güvenlik tedbirlerini demokrasiye aykırı görmeyenlerin, AK Parti hükümetinin o tedbirlerle mukayese edildiğinde çok daha ileri olan paketini demokrasi karşıtı olarak suçlamaları elbette manidardır.

PKK"nın bugün Doğu ve Güneydoğu"da yaşayan Kürt vatandaşların üzerinde nasıl bir silahlı hakimiyet tesis ettiklerini o birileri pekala biliyorlar.

PKK"lı olmayan Kürtlerin can ve mal emniyetlerinin yanı sıra siyaset yapma, düşünce açıklama ve hatta seyahat etme özgürlüklerinin dahi nasıl PKK tarafından yok edildiğini gördükleri halde hala PKK şiddetini meşrulaştıran bir söyleme yaslanıyor olmaları manidardır.

Utanmadan-arlanmadan kalkıp bir de demokrasi/özgürlük bahsinde söz söylüyorlar AK Parti hükümetine.

Bugün Kürt vatandaşlarımız PKK baskısı dolayısıyla ciddi bir yol ayrımına gelmiş bulunmaktadırlar.

İstedikleri şey şu:

Ya devlet bizim can ve mal emniyetimizi sağlasın, ya da devlet izin versin kendi hukukumuzu kendimiz koruyalım.

Bölge halkı devleti artık PKK baskısı ve zulmü karşısında yanında görmek istiyor.

Devletin kendi vatandaşlarını eli silahlı bir örgüt karşısında güvence altına almasından o birileri niye rahatsızlık duyuyor acaba?

Güvenliğin olmadığı yerde demokrasi olmaz.

Bir ülkede devlet kendi vatandaşlarının can ve mal emniyetini koruyamayacak noktaya gelmişse devlet olma vasfını yitirmiş demektir.

O çakma ve bitik liberaller asıl şu gerçekliği görmeli artık:

Güvenlikçi politikaları dayatan PKK"nın kendisidir.

AK Parti hükümeti o güvenlikçi politikaları da, o güvenlikçi politikalarla özleşleşmiş JİTEMVARİ örgütleri de tarihe uğurladı.

Ama ne yazık ki PKK devletin o tarihte esas aldığı güvenlikçi politikaları JİTEM rolüne bürünerek hortlatmaya çalışıyor.

Bölgenin yeni JİTEM"inin adı PKK"dır ve ne yazık ki o çakma liberaller PKK elbisesine bürünmüş bu yeni JİTEM"in müdafiliğini yapmaktadırlar.

AK Parti hükümetinin güvenlik içinde demokrasiyi ve demokrasi içinde güvenliği tesis etmeye yönelik adımlarını, "polis devleti" ve "güvenlikçi politikalar" diye tanımlayanlar, işte bu bilinçli algı operatörleridirler.

Zulmün, vahşetin ve baskının her türüne karşı çıkmayanlar kendilerine demokrat demesinler.

Demokrasi onların ağzına hiç yakışmıyor.

AK Parti"nin getirdiği özgürlükçü temelli huzur paketinden rahatsızlık duyanların yüzlerindeki demokratlık maskesi sırıtıyor.

AB normlarına uygun ve tamamen demokrasiyle uyumlu bir iç güvenlik reformuna o birilerinin yüklediği anlam, operasyonel bir anlamdan öte bir özelliğe sahip değildir, biline...

10 yıl önce
Güvenlik ve özgürlük paketine yönelik algı operasyonu
Yol, değerini bilenlerle yürünür...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir