|
Dar koridorda Çankaya

Cumhurbaşkanlığı seçimi, doğrudan sivillere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir. Çünkü Demirel''in özellikle 28 Şubat sonrasında, siyaset ve asker arasında kurduğu "acayip" denge, ne yazık ki Türk siyasetinin geleceğini de bu "dehşet dengesi"nin dar koridorlarına sıkıştırmıştır.

Nitekim Genelkurmay Başkanlığı, cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda "müdahil" olduğunu önce bir bildiri ile kamuoyuna deklare etmiş, ardından da bizzat Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, Başbakan Ecevit''e çıkarak askerin istediği cumhurbaşkanının tarifini yapmıştır.

Askerler, 27 yıl sonra ilk kez siyasi iradeye bir cumhurbaşkanı tarifi yapıyor. Bilindiği gibi, 1973 yılında askerler, Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler''i Çankaya''ya çıkarmak istemiş, ancak parlamento bu isteğe "kırmızı" kart göstermişti.

Yeni durumda, "İç Hizmet Yasası" da rafa kaldırılmış bulunuyor. Zira bu yasa askerlerin siyasetle meşgul olmasını yasaklamaktadır. Askerlerin, cumhurbaşkanlığı "seçiminde biz de varız" açıklaması, Türkiye''nin AB sürecindeki konumunu da zedelemiş bulunuyor. Hiçbir çağdaş demokraside askerlerin böylesine bir "müdahil olma" tarifi bulunmadığına göre, herhalde Avrupa da bunu "hoş" karşılamayacaktır.

Askerin son tavrı ile, kafalar iyice karışmış durumda. Bir kere milletvekilleri oylarını hangi "tarife", ya da hangi iradeye göre kullanacaklar? Eğer askerin tarifine göre oylarını kullanacaklarsa, askerler bundan sonra "Şu bizim adayımızdır" diye somut bir aday tarifi de yapacaklar mı?

Yoksa askerlerin adayı Dışişleri Bakanı İsmail Cem mi? Askerlerin, Çankaya işine "müdahil" olmalarının hemen ertesinde bazı çevrelerin İsmail Cem adını ortaya atmaları, "Acaba Cem askerlerin adayı mı?" sorularını gündeme getirdi. Kuşkusuz, bundan sonra da birtakım isimler, "Beni asker destekliyor" diyerek askerler üzerinden prim kazanmayı deneyecektir. Belki de bu tür spekülasyonları önlemenin tek yolu, askerlerin doğrudan bir ismi aday olarak deklare etmeleri olacaktır.

Bu karışıklıktan, Türkiye''nin 21. yüzyıl vizyonuna uygun bir cumhurbaşkanı çıkacak mı, doğrusu bundan emin değiliz. Peki ama siyasi iradeyi "doğal mecrası"ndan saptırarak, "tehlikeli" denge hesaplarının içine sürmek, kimin işine yarayacak? Ya milletvekilleri, Genelkurmay''ın "İç Hizmet Yasası"nı ihlal ettiğini düşünerek, Gürler olayında olduğu gibi askerlere "kırmızı" kart gösterirse ne olacak? Daha on gün önce "Demirel dayatması"na karşı Meclis''in nasıl bir tavır sergilediği henüz hafızalardan silinmedi. 5+5 oylamasında liderlerin uyguladığı "inzibati" tedbirlerin bile nasıl ters teptiğini unutmuş olamayız.

Oysa, Türkiye''de herkes "28 Şubat tecrübesi"nden önemli dersler almış olmalıydı. Çünkü o dönemde yaşadığımız travma, sadece siyaseti ve toplumun büyük kesimlerini tahrip etmekle kalmamış, yüzyıllardır millet hafızasında "müstesna" bir yere sahip olan "asker" imajını da zedelemiştir. Şimdi bu topraklara gönül vermiş olan herkese düşen görev, ülkenin güvenliğinin teminatı olan ordunun saygınlığını zedelemeden, çağdaş demokratik Türkiye''nin önünü açmaktır.

24 yıl önce
Dar koridorda Çankaya
Kamu katılım bankacılığı: Misyonu ve birleşmeleri
5 bin canlı bomba
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı