|
"Darbe" ve "andıçlar"ı konuşmaktan utanıyorum...

Dikkatli bir okurum, kısa bir mail gönderdi. Diyor ki: “Mehmet bey, Nokta dergisinde yayınlanan ''darbe günlğü'' sizi ilgilendirmiyor mu? Sadece şaşırdım, neye mi? Bu olay karşısında köşenizdeki sessizliğinize…”

Evet, gerçekten de ne iki hafta önce Nokta dergisinin ortaya çıkardığı ve Genelkurmay tarafından gazetecilerin ''TSK yanlısı'' ve ''TSK karşıtı'' olarak tasnif edildiği ''andıç'', ne de yine Nokta dergisinin manşetine taşıdığı emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek''e ait olduğu iddia edilen metinlerdeki ''darbe planları'' konusunda tek satır bile bir yorum yazmadım ve sessiz kalmayı tercih ettim.

Neden?

Açıkçası, Avrupa Birliği ile müzakerelere başlamış bir ülkede, daha da önemlisi, demokratik ve ekonomik olarak gelişmiş ülkelerin, vatandaşlarına daha fazla demokrasi ve daha müreffeh bir hayat için çaba sarfettiği bir dünyada hala ''andıç'' ve ''darbe'' gibi ilkel masalları tartışıyor olmaktan utanç duyuyorum.

Demokrasiye inanan bir gazeteci ve öncelikle de bir insan olarak, askeri darbelere destek olan, bu yönde askeri kışkırtmayı bir görev bilen sivillerle ve demokratik yollarla elde edemedikleri iktidarı “ara rejim” şartlarında arayan siyasetçilerle aynı ülkede yaşamaktan utanıyorum…

Günlerdir Genelkurmay tarafından hazırlanan ''andıç''ı tartıştık. Birileri çıkıp, bu rutin bir işlem dedi, birileri de raporun ''düzmece'' olduğunu söyledi. Sonuçta askeri başsavcılık, böyle bir raporun varolduğunu, Genelkurmay karargahında hazırlandığını ve buradan çalındığını açıkladı.

Yani, ''andıç'' düzmece değilmiş. Ancak anlaşıldı ki, savcılık ''çalıntı'' olayı ile ilgileniyor, raporla mağdur edilenlerle değil. Oysa bir hukuk devletinde, hırsızlık kadar bir gazeteciyi “Silahlı Kuvvetler karşıtı” göstermek de savcıları ilgilendirir. Ama ne yazık ki, bu ülkede savcılar genellikle devlete yönelik suçlarla ilgileniyorlar, mağdurlarla değil…

Şimdi de, emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Örnek''e ait olduğu iddia edilen ama Örnek''in reddettiği ''darbe planları''nı tartışıyoruz. Yine birileri, bu anıların ''düzmece'' ve ''hayal mahsulü'' olduğunu söylüyor. Belki öyledir, ya da yarın birileri çıkıp doğru olduğunu söyleyecektir.

Ama Türkiye bunları yaşadı, zaten çoğu da bilinmeyen şeyler değildi. Ayrıca kimse, Türkiye''nin siyasi tarihinin bir ''darbe kültürü'' ile kuşatıldığını inkar edemez. Esas vahim olan, hala kafalarda böyle bir ''darbe ruhu''nun yaşıyor olmasıdır.

Türkiye, 1960 darbesinden bu yana neredeyse her on yılda bir darbelerle, muhtıralarla, ''postmodern darbeler''le zaman kaybetti, enerjisini boşa harcadı. Peki, 1961 darbesini, 12 Mart 1971 muhtırasını, 12 Eylül darbesini ve 28 Şubat ''postmodern darbesi''ni gerçekleştirenler hedeflerine ulaştılar mı? Hayır… Çünkü, darbe, postmodern durum ve muhtıra süreçleri biter bitmez ''halk iradesi'' yine kendi mecrasında akmaya devam etti.

Yıllarca bu ülkede, askerle oynamayı alışkanlık haline getirenlerin anlamadığı bir şey var, darbeler, muhtıralar bu ülkenin sorunlarını çözmedi, aksine ağırlaştırdı. Daha da önemlisi, halkın ekmeğini büyütmedi, küçülttü. Ayrıca darbeciler, halkın gözünde ''kahraman'' filan da olmadılar…

İşte bu yüzden, hala darbeleri ''andıçlar''ı tartışıyor olmak, gerçekten ağrıma gidiyor…

17 years ago
"Darbe" ve "andıçlar"ı konuşmaktan utanıyorum...
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle