|
Çatlatan sorular

Can sıkıntısı... Sıcak... Evde durulacak gibi değil... Gece vakti "çıkıp dolaşayım" demiş vatandaş. Atlamış arabasına, nereye gittiğini bilmeden ve başına neler geleceğinden de habersiz, basmış gaza. Yol yapmak, bazen iyi gelir. Dolaşmış durmuş; orası senin, burası benim... Yol, almış onu şehir dışına çıkarmış.Bir vakit sonra yorulmuş. Yolun bittiği bir yere gitmiş. Ön taraf deniz, etrafı tarla... Sakin bir yer, sağda solda kimse yok. Bina yok, ses yok... Farları kapatmış, karanlığın ortasında tek başına denizi seyretmiş. Ayın şavkı vururken denize doğru şarkılar söylemiş yavaşça.

Sonra bir kaset koymuş, pencereleri açmış. Bir sigara yakmış. O sırada eli ışık koluna gitmiş. Denize doğru ne kadar mesafeyi aydınlattığına bakmak için, ışıkları bir iki defa yakıp söndürmüş. Çok geçmeden, bir jip bitmiş yanında. Jandarma aracı.

- Kimsin, nesin? Bu saatte burada ne arıyorsun? Kime işaret verdin? Işıkları yakıp söndürmenin manası neydi? Kaçakçı mısın, değil misin? Silah mı, uyuşturucu mu?..

Adamcağız, hiçbir ard niyeti olmadığını, kimseye işaret vermediğini, sadece canı sıkıldığı için buralara geldiğini anlatana kadar göbeği çatlamış.

Ay büyümüyorsa küçülüyordur

Bu bir Çin atasözü. Şair arkadaşım Şaban Abak''tan duydum bu atasözünü. Ona da Mevlana İdris söylemiş. Daha fazla geriye doğru gitmenin manası yok. Kaynağı zaten baştan belirttik. Önemli olan, sözün kendisi; ne kadar isabetli bir tespit olduğu...

Hilalden yarım aya, yarım aydan, dolunaya... Sonra tekrar hilale doğru bir gidiş...

İnsan hayatı da, ayın hareketlerine benzemiyor mu? Bebeklik, çocukluk, gençlik, olgunluk, yaşlılık ve sonra final... Yaşlıların da zamanla çocuklaştığı ve daha ileri dönemde bebekleştiği malumunuz.

Devletler için de "büyümüyorsa küçülüyordur" tespitini kullanacak olursak, yanılmadığımızı tarihe bakarak görebiliriz. Tarih sahnesi, yüzlerce devlet görmüş. Şimdi birçoğunun sadece adı kalmış kitaplarda.

Söğüt''ten başlayan ve 600 küsur yıl süren Osmanlı Devleti, bizim için en iyi örneği teşkil ediyor. En iyi, en şerefli, en hazin...

İşte bu tabloya bakarak, bugün için büyümemiz gerektiğini bilmemiz ve ona göre hareket etmemiz gerekir. Aksi halde, başımıza gelecekleri telaffuz etmek bile istemeyiz hiç birimiz.

Daha çocukluk dönemindeki hastalıklara yenik düşmeyelim. Her çocuğun geçirdiği hastalıklar vardır. Su çiçeği, kızamık vs...

Şu sıkıntılı günlerdeki rahatsızlıklarımıza bakıp pes etmenin lüzumu yok.

Hepsini atlatmak ve büyümek zorundayız.

Vatanımın toprağı temizdir

İngiliz Kralı Edward İstanbul''a geldiği zaman, yatından bir motöre binerek Dolmabahçe Sarayı''na yanaştı. Atatürk de rıhtımda onu bekliyordu. Deniz dalgalı idi... Kralın bindiği motor inip çıkıyordu. İmparator rıhtıma çıkmak istediği bir sırada eli yere değdi ve tozlandı.

O sırada Atatürk de İmparator''u rıhtıma almak üzere elini uzatmış bulunuyordu. Bunu gören Kral bir mendille elini silmek istediği anda Atatürk:

- Vatanımın toprağı temizdir, o elinizi kirletmez! diyerek, elinden tutup rıhtıma çıkarıverdi. (E. B. Şapolyo)

Kokmuş

Cak cakmış gak gakmış hak huk var vukmuş

Baş baş diye gezdirilen kuyrukmuş

Şahin kartal hüma şahbaz yurdunda

Horozluk taslayan meğer tavukmuş

Tiryaki

Bir Kayahan şarkısı

Yine para biteceeeek, yine ay sonu geleceeeek... Yine ay başı geleceeeek, yine borçlar ödeneceeeek... Bu sefer yine para biteceeeek, Peki o zaman bize kim borç vereceeeek? (Serdar Yegül)



25 yıl önce
Çatlatan sorular
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle