|
Yön, likidite ve bütçe üzerine kısa kısa

Küresel piyasaların yön konusunda giderek huzursuzlaştığı bir döneme giriyoruz. Piyasalardaki gelişmeler bunu gösteriyor.

Ancak buna rağmen yukarı yönlü genel trendin henüz tersine dönmesi için vaktin erken olduğu yönündeki yorumumuzun geçerliliğini koruduğunu da kaydedelim.

Gelişmiş piyasalara baktığımızda küresel piyasaların haftanın ilk dört gününü günübirlik kazanç ve düşüşlerle geçirdiği görüldü. Yön konusunda net bir fikir vermeyen bu hareketlere rağmen Perşembe seans kapanışını müteakip Dow Jones''un 10 bin üzerinde kapanmış, S&P-500''ün ise Çarşamba günkü kapanışın hayli altında açılmasına rağmen yine de 1,100 sınırını zorlamıştı.

Bununla birlikte Cuma günü ABD piyasaları % 1''in üzerinde kayıplar vererek, net haftalık kazançları sıfırın altına çekti. Oysa aynı gün hemen seans öncesinde açıklanan Eylül ayı ikinci el konut satışları verisi, beklentilerin hayli üzerinde çıkmıştı. Verinin beklentilerin üzerinde çıkmasının, Kasım ayında sona vergi avantajından faydalanmak üzere harekete geçen alıcılardan kaynaklandığı yorumları yapıldı.

Öte yandan ABD''de açıklanan şirket bilançolarının da beklentilerle uyumlu ya da beklentilerden daha müspet çıkması da piyasalarda aşırı coşkulu bir hava oluşturamamışa benziyor. Yorumcular arasında beliren hâkim kanaatin, piyasaların artık yukarı yönlü bir dinamiği sürdürecek gücünün kalmadığı ve ivmenin yorulduğu şeklinde olduğunu ifade etmek gerekir. Piyasalarda yaşanan yukarı ve aşağı yönlü hareketin korku endeksi olarak bilinen VIX endeksini de hareketlendirdiği ve haftanın son üç gününde endeksin artı ve eksi yönde % 6 ve üzerinde gerçekleşen salınımlara sahne olduğu görüldü.

Küresel piyasaların yön konusunda kararsız olduğu haftada İstanbul Borsası''nın önceki haftaya nispet edercesine iyimser olduğu görüldü. İMKB-100 haftalık bazda % 3,2 değer kazanarak aybaşından bu yana tesis ettiği kazancını % 7''nin üzerine taşıdı. Bu hareket özellikle dikkate değerdi, zira gerek Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, gerekse Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz''ın hafta içindeki açıklamaları IMF''le anlaşma konusunda sürecin hâlâ belirsiz olduğu ve hükümetin kendi alternatif programını ön plana aldığı yönünde okundu.

Öte yandan IMF ile ilgili belirsizliğin daha ziyade tahvil piyasasında hissedildiği görülüyor. Nitekim ikinci el kamu kâğıtlarında önceki haftalarda başlayan faiz yükselişinin geçen haftada sürdüğü kaydedildi. Aktif tahvilde faizin 8,5''a yaklaştığı ve haftalık bazda 23 baz puan arttığı görüldü. Bu artışta özellikle Cuma günü görülen % 3''e yakın artışın etkili olduğu anlaşılıyor.

Geçen haftanın ekonomi gündemine önceki hafta yaşanan iki gelişmenin damgasını vurduğunu söylemek mümkün.

Bunlardan ilki Merkez Bankası''nın Türk Lirası munzam karşılık oranını % 6''dan % 5''e indirmesiydi. Bankacılık sistemine yaklaşık 3,3 milyar TL kalıcı bir likidite sağlayan bu adımla birlikte yapılan açıklamadan Merkez Bankası''nın zorunlu karşılık gibi etkisi geniş bir politika aracı ile ileride yeniden oynayabileceği anlaşılıyor. Kredi piyasasındaki reel daralmanın sebep olduğu anlaşılan bu adımın ardından özel kesim kredileri için kullanılabilecek ekstra bir kaynağın oluştuğu bir gerçek. Ancak bizatihi böyle bir kaynağın oluşması, kredi kanallarının yeniden işleyeceği anlamına gelmiyor. Kapasite kullanım oranları, ihracat ve üretim verilerindeki zafiyet devam ettiği sürece, bilançolarını kontrol altında tutabilen şirketlerin mali kaldıraç oranını azalttıkları, buna karşılık finansman ihtiyacı olan şirketlerin ise daha ziyade nakit akışı yaşayan şirketler oldukları dikkate alındığında, kredi talep edenlerin nitelikleri ile kredi arz edenlerin arzuladıkları nitelikler arasında birebir bir uyumun olduğunu söyleyemiyoruz.

Bu çerçevede işsizliği azaltacak altyapı yatırımlarının arttırılması ve düşük gelirli kesimlerin gelirlerinde kalıcı bir iyileşmenin sağlanması ve böylece iç talebin canlandırılması, bu arada sıkıntıda olan şirketlere yönelik vergi ve sair kamu alacaklarının ötelenmesi gibi uygulamalar, sürecin aşılmasında daha etkili olacaktır. Tabii olarak bu adımların bütçe açığını büyüteceği ve orta vadeli programın hedeflerini zorlayacağı öngörülebilir. Bununla birlikte bu tip bir açılımın üst düzey gelir grubunu harcamaya teşvik edecek, ancak artan talebi büyük ölçüde ithalata yöneltecek geçici vergi indirimlerinden daha kalıcı (ama etkisini daha yavaş gösteren) bir talep artışına sebep olacağı açıktır.

Gündemi etkileyen ikinci gelişme de 2010 yılı bütçe taslağıydı. Kamuoyunun genel itibariyle makul bulduğu bütçeye göre açık 2009 tahmini olan 63 milyardan 50 milyara çekiliyor. Gider kalemlerindeki artışın, sıkı bir maliye politikasıyla mümkün olduğu, buna karşılık gelir kalemindeki daha yüksek oranlı artışın ise ekonomideki gelişmeler tarafından belirleneceği görülüyor. Söz konusu bütçe öngörüsü, kamunun mevcut durgunluk ortamından çıkış yönünde maliye politikaları açısından fazla bir alternatif sunamayacağı anlamını taşıyor.

14 yıl önce
default-profile-img
Yön, likidite ve bütçe üzerine kısa kısa
‘Beşikten mezara kadar ilim’
Sarhoştum, hatırlamıyorum
Suçlu kim?
Vergi artışı yerine yapılacaklar
Gazze’deki soykırıma ‘istisnaî’ kılıflar..