|
Fiyatlara mikro yaklaşım

Dünya uzunca bir süredir ilk kez ciddi bir deflasyon tehdidi yaşıyor. Bu durum, otuz beş yılını enflasyonla mücadeleyle geçirmiş olan bizim gibi bir ülke için oldukça alışılmadık bir durum. Türkiye''de enflasyonun % 5''lere kadar inmiş olması çoğumuz için neredeyse sıfır enflasyon anlamına geliyor.

Yine de içinde yaşadığımız küresel daralma sürecinde karşı karşıya kaldığımız yetersiz talep karşısında dahi genel fiyat seviyesinin aşağıya gelmediğini, yani eksi enflasyon ile karşılaşmadığımız da bir vakıadır. Tabii olarak fiyatlar genel seviyesi, aylık olarak aşağı inse de yıllık ortalamalar bazında bir gerileme çoğunlukla karşılaşmadığımız bir durum.

Öte yandan fiyat olgusunun neden yükselmeye bu kadar meraklı olup da, düşmeye yanaşmadığı Batılı birçok iktisatçının ilgisini çekmiştir. Modern iktisadın iki karşıt ekolünün anlaşamadıkları noktalardan birisidir bu nokta.

Gerçekten de olaya mikroiktisat çerçevesinden bakılınca, arz ve talepteki oynamalarla birlikte fiyatların da yukarı olduğu kadar aşağıya hareket etmesi gayet tabiidir. İktisatçıların serbest rekabet ortamı dedikleri, alıcı ve satıcıların çok ve her birinin küçük olduğu, el değiştiren malın da oldukça standart bir şekilde tanımlandığı piyasalarda fiyatların hem yukarıya, hem de aşağıya doğru oynayacağı varsayılır. Gerçek dünyada bu tip piyasalara oldukça yakınlaşan hisse senedi, döviz ve uluslararası ticaret borsalarında fiyatların hakikaten de yukarı çıktığı kadar aşağı indiği vakidir.

Buna rağmen, bütün diğer gerçek piyasalarda fiyatların devamlı olarak bir yükseliş çizgisi izlediği gözlemlenmektedir. Makro düzeyde en gelişmiş ülkelerde bile deflasyon görülmezken, dünyanın bütün hükümetleri enflasyon karşı mücadele vermektedir. Neo-klasik iktisatçılar, bunu hükümetlerin serbest piyasalara yaptıkları müdahalelerle açıklasalar da, piyasaların arz ve talebi tam olarak dengeleyemediğini öne süren Keynesci okula yakın iktisatçıların bu konuya getirdikleri izahatlar çok daha akla yatkın. Nitekim fiyatların aşağıya doğru neden düşmediğini inceleyen ilk iktisatçılar, Keynesci okuldan çıkmış.

Fiyat katılığına dair ilk önemli çalışma, 1930''ların fiyatların piyasaları temizlemek için düşen taleple birlikte düşmediği bunalım yıllarında Means tarafından yapılmıştı. Çok eleştiri konusu olmuş olan ampirik bir çalışmadan sonra Means, fiyatların arz ve talep hareketleriyle değil, oligopol kaynaklı baskılar tarafından belirlendiği sonucuna varmıştı. Bundan birkaç sene sonra Amerika''da Sweezy ve İngiltere''de Hall ve Hitch, dirsekli talep eğrisi teorisini ortaya attılar. Özellikle talebin düştüğü bunalımlı zamanlarda piyasada fazla kapasite bulunur. Biraz piyasa gücü bulunan herhangi bir şirket, kendi ürettiği malın fiyatını düşürürse rakiplerinin de onu izleyeceğini, fiyatını yükseltmek istediği zamansa rakiplerinin hiçbir şey yapmayacaklarını varsayar. Böyle bir ortamda eğer fiyatı arttıracak olursa müşteri kaybedecek, daha çok müşteri yakalamak için fiyatı düşürse bu sefer rakipleri de fiyat kıracakları için kazanan sadece müşteri olacaktır.

Konuya yaklaşım yeni çalışmalarda oldukça farklı. Şirketler ve çalıştıkları ortamlar hakkında daha gerçekçi varsayımlar yapılmakta ve oluşturulan modeller, tüketicilerin ve şirketlerin davranışlarına daha çok önem atfeder. Buna göre, piyasalarda faaliyet gösteren şirketler, müşterilerinin talepleri konusunda yeterli bilgiye sahip olamaz. Bu durumda mallarına olan talebin değişmesi durumunda şirketler, bu talep değişiminin geçici mi, yoksa yapısal ve sürekli mi olduğunu önceden kestiremez. Zaten bu yüzden stok tutulur. Ama stok tutmak, fizikî maliyetleri (kira, ambalajlama v.s.) dışında hem ekonomiden çekilen bir kaynaktır, hem de fiyat dalgalanmalarıyla birlikte değeri değişebileceğinden ek bir yük olmaktadır. Böyle gerçekçi piyasa şartları altında fiyat katılığının muhtelif sebepleri olabilir.

Her şeyden önce fiyat değişiklikleri, şirket içinde muhtelif yapısal değişiklikleri ve haliyle maliyetleri beraberinde getirmektedir. En azından şirketin ürün yelpazesinde bir yenilenme ihtiyacı ortaya çıkacaktır. Bununla birlikte asıl maliyet, talep değişikliğinin geçici olduğu zamanlarda fiyatların düşürülmesiyle ortaya çıkar. Çünkü piyasalarda şirketler çoğunlukla, fiyat ve kalite ikilisinin oturduğu noktada kendilerine has bir müşteri kitlesiyle karşı karşıyadır. Geçici bir talep düşmesi ile birlikte fiyatlar düşürülürse, talep fazlaca artmayacak, ancak talebin yeniden yükselmesiyle birlikte fiyatlar da arttırıldığı zaman eski müşteri kitlesinden önemli ölçüde zayiat verilecektir. Bu sebeple şirketler, hemen bütün talep dalgalanmalarında doğrudan fiyat kırmak yerine müşteriler nezdinde daha tabii olarak algılanan geçici fiyat indirimlerine gitmektedirler. Bu tip indirimler ise, bireysel ve geçici olduğu için fiyatlar genel seviyesini etkilememekte ve deflasyon olarak karşımıza çıkmamakta.

Fiyatlama dinamikleri ile ilgili mikro bazlı analizlerin daha derinlemesine çalışılması gerekiyor.

15 yıl önce
Fiyatlara mikro yaklaşım
Yine rahmet mevsimi geldi
Islak zemin
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı