|
Ortadoğu, siyasal İslam ve değişen dış politika (2)

Arap Baharını renklendiren, otokrat rejimlerin hüküm sürdüğü ülkelerde milyonlarca gencin sokaklara dökülmesiydi. Sosyal medya, kamusal alanda sivil toplumun ön plana çıkmasını kolaylaştıran, özgürlük söylemini güçlendiren faktördü. Devrim için sosyal medyada örgütlenenler ve Müslüman Kardeşler gibi örgütlü hareketler, devrimler sürecinde sempatikti, sivil alanın ve özgürlüğün sembolleriydi. Eski düzen yıkılmıştı. Üstüne bir de 2013'te Arap sokaklarında renkler solarken Arap Baharını o güne kadar destekleyen ABD liderliğindeki Batı'nın desteğini çekmesiyle, sivil alanda kaos ortaya çıktı. Bu da kontrolsüz devlet dışı aktörlerin yükselişine neden oldu. El Kaide'ye bağlı gruplar, avantaj sağlayıp güçlendi ve merkezi el Kaide'nin dahi kontrolünden çıktı. Aralarında çıtayı en çok yükselteni IŞİD oldu.



IŞİD'in büyümek için bulduğu ilk alan Suriye'ydi. Beşar Esad, koltuğundan inmemek adına, önce sokaktaki protestocuları 'radikal' ve 'terörist' olmakla suçladı; ardından Suriye hapishanelerinde tutuklu olan El Kaidelileri serbest bırakarak bugünkü ortama zemin hazırladı. Bağdat yönetiminin mezhepçi politikaları IŞİD'in Irak El Kaidesi adını taşırken kaybettiği gücü yeniden kazanmasını sağladı. İran, 'Sünni terör' propagandasını meşrulaştırmak için bu adımları desteklerken, Suriye ve Irak'ta ayrım gözetmeksizin devlet dışı muhalif tüm aktörleri destekleyen ülkeler de belli bir noktaya kadar IŞİD'in diğerlerinden farklı bir ajandası olduğuna uyanmayacaktı. Öte yandan, IŞİD'in cephe savaşlarında en fazla güce ulaştığı bir diğer ülke olan Libya'ya, BAE sponsorluğunda ve Muhammed Dahlan'ın Kaddafi'nin Mısır'a kaçan kuzeni Ahmed Kaddaf el-Dam'ın işbirliğiyle ithal edildi. (

) Arap Baharı sürecinde kaybettiklerini geri kazanmak isteyen eski rejimler, el birliğiyle IŞİD'i besledi, dünyaya 'Biz gidersek yerine bunlar gelir,' mesajını verdi ve bunda başarılı oldu. Bugün, serinin ilk yazısında bahsettiğimiz gibi, Kuzey Afrika'da ve Orta Doğu'da eski rejimler ve yeni yönetimler arasında ittifakların kurulduğunu ve IŞİD'e karşı işbirlikleri yapıldığını görebiliyoruz. (

)



Bölgedeki kaosu ve devlet dışı aktörlerin yükselişini avantaja çeviren diğer terör örgütü ise PKK'ydı. Müslüman Kardeşler gibi aktörlerin terör örgütü ilan edilmesi, uluslararası toplumun El Kaide ve IŞİD'in Siyasal İslam'ın birer sonucu olduğuna ikna edilmesiyle, ABD ve müttefiklerinin bölgede 'seküler devlet dışı aktör' arayışına buldukları cevap, PKK'nın Suriye uzantısı PYD oldu. PYD'ye destek PKK'ya destek demekti; örgüt uzun zamandır aradığı fırsatı bu şekilde buldu ve gömmemek için inat ettiği silahlarını Türkiye'ye doğrulttu.



Türkiye bir yıldır bir yandan PKK bir yandan IŞİD terörüyle savaşıyor; ve bugün olanlar Suriye'de son beş yılda yaşananlar ve diğer dış faktörlerin yanı sıra, aynı zamanda Türkiye'nin yürüttüğü dış politikanın sonucu olarak karşımıza çıktı. (Bu cümleye sevinenler aceleci davranmasın; zira bugüne kadar durduğum yerden farklı bir pencere açmayacağım.)



Türkiye, Suriye'de iç savaşın ilk işaretleri başladığında Batılı müttefikleri ve özellikle Washington tarafından Şam rejimiyle diyalogu kesmesi, Suriye'ye daha sert mesajlar vermesi yönünde büyük baskı gördü. Yine de Ankara, Şam'la diyalog kanallarını kapatmamak ve rejime reform telkinlerinde bulunmak için çaba gösterdi. Ancak Esad'ın durmayacağını anlayınca pozisyon değiştirdi. Suriye'de rejim değişikliğini en çok isteyen ve CIA üzerinden muhalifleri silahlandırmaya başlayan ABD 2013 yılında politika değiştirince Türkiye, sınır komşusuyla geri dönülemeyecek bir noktaya gelmiş vaziyette yalnız kaldı. Sınır ötesinde korkunç bir savaş sürmekte, her gün kapılarına binlerce insan perişan halde akın etmekteydi; Türkiye insan olmanın gerektirdiği şekilde kapısına gelenlerin yüzüne kapılarını kapatmadı. Ancak politikasını değiştirmesi için yapılan baskı artıyor, kapıya gelenlerin sayısı da azalmıyordu. Devlet terörüne IŞİD ve PYD gibi terör örgütlerinin saldırıları ekleniyor, devlet dışı bazı aktörlerin çeteleşmesi de buna katılınca Suriye ağzı kapatılmaya çalışılan bir cehenneme dönüşüyordu.



Türkiye bugüne dek tarihin doğru tarafında durmaya çalıştı ve sonuç her ne olursa olsun bunu başardı. Lakin Ankara'nın yanlışı, zaten boğazına kadar içinde olduğu meselede, insani ve diplomatik alanda çabalarken desteklediği muhalif gruplara yardımı ve atılabilecek askeri adımları minimumda tutması oldu. Oysa denize düşmüştük bir kere, ve yüzmeye tamam deyip ıslanmamaya çalışmanın anlamı yoktu. 2012-2015 yılları arasında çok defa Suriye iç savaşının gidişatını değiştirecek ve bölgesel kaosun bu noktaya gelmesine engel olacak çok sayıda fırsat karşımıza çıktı ancak Ankara bu şansları değerlendiremedi.



Batı'yı muhaliflere yeterli desteği vermemekle eleştirirken biz de iş işten geçene kadar bunu yapmadık. Açıkçası İran'ın, Rusya'nın yaptıklarının onda birini bile yapmadık. O dönemde askerin Suriye konusundaki isteksizliği, MİT'in fazla yük almasına ve hedef tahtasına yerleştirilmesine neden oldu. Aşırı iç ve dış baskı, Ankara'nın tabloyu iyi okumasına rağmen eyleme geçmekten korkmasına ve geç kalmasına neden oldu. Oysa Türkiye hakkında yürütülebilecek en büyük karalama kampanyası ve söylenebilecek en büyük yalan 'IŞİD'e yardım ediyor' safsatasıydı ve bu zaten binlerce kez söylenmişti.



Öte yandan, yerli, yabancı medya ve sosyal medya üzerinden yürütülen karalama kampanyalarına karşı yanlış bir medya eylem planı kurgulanması öteki büyük hataydı. Yanlış medya stratejisi yüzünden Türkiye'ye atılan her iftira ve çamur, atanların yanına kalırken, her argümanı, her söylemi kendi üretmek zorunda kalan Erdoğan daha fazla ateş altında kaldı.



Duruşun altını dolduracak eylem planları olmayınca, olanlar da eyleme konmayınca, bugün Türkiye, bölgedeki diğer ülkeler gibi politika değiştirmek zorunda kaldı. Ancak insan merak ediyor; tüm bunlar doğru adımları atmakta başarısızlığımızdan mı oldu yoksa bölgede eski rejimlerin çevirdiği dolapların bir benzerinin burada da çevrilmekte mi? Peki, bundan sonra ne olacak? İnşallah serinin üçüncü bölümünde...


#Arap Baharı
#Ortadoğu
#IŞİD
8 yıl önce
Ortadoğu, siyasal İslam ve değişen dış politika (2)
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler
Gazze ışığında üniversitenin misyonu