|
Türkiye seçimini yaptı, sıra müttefiklerinde
1 Kasım Genel Seçimlerinde Ak Parti'nin %49,5 oranıyla aldığı galibiyet, şüphesiz iç politikada olduğu kadar, Türkiye'nin dış politikası açısından da belirleyici olacak. Son iki senede, yerel seçimler dahil, geçirdiğimiz dört seçimin de ana tartışma konularından biri, Türkiye'nin dış politikası oldu. Her seçime, Batılı ve Batıcı çevreler tarafından Ak Parti politikalarına ilişkin bir referandum muamelesi yapıldığına göre, şu çıkarımda bulunmak zor olmayacaktır: Türkiye, Ankara'nın uyguladığı dış politikalara da sandıkta yeşil ışık yaktı.

Aylarca Ankara'nın dış politikasını eleştirerek Türkiye'nin bölgede ve dünyada ne kadar yalnızlaştığını iddia ederek haklılık arayan, Erdoğan'a 'diktatör' derken Esad rejiminin insanlığa karşı işlediği suçları dahi aklama noktasına gelenler, bugün “içe dönük küçük hesaplarla ilgilenmeyeceklerini, büyük ve geniş dünya içinde yol almaya devam edeceklerini” söyleyerek günahlarından sıyrılmaya çalışıyor. Özeleştiri yapmak bir yana dursun, Türkiye'nin kriz ve savaş bölgeleri üzerine insani ve vicdani tutumunu tüm baskılara rağmen değiştirmemesi ve Ak Parti'nin, umulanın aksine, 1 Kasım'dan da halkın onayını alarak çıkması sonucu, Batı'nın Türkiye ve başta Suriye olmak üzere bölge meselelerine karşı tutumunda gözlemeye başladığımız değişiklikler, bu kalemlerin hayal kırklıklarından kaynaklanan eleştirilerini ABD gibi Batılı ülkelere yöneltmesine neden oluyor. Hissettikleri, görevlerinde başarısız olmaları sonucunda yalnız kalacak olmanın dayanılmaz ağırlığı olsa gerek. Her neyse...

Bildiğiniz gibi, Batı Suriye başta olmak üzere bölgede yaşanan sorunların çözümünü uzun zamandır erteliyor. Bu ertelemenin başlıca amacı, Türkiye'de kendi ülkesinin çıkarları doğrultusunda hareket etmeyi Batı'nın menfaatlerine tercih eden iktidarın sarsılmasını beklemekti. Beklemenin yanı sıra ve ötesinde, IŞİD gibi yapıların hayat bulup güçlenmesi, bu krizde kritik rol oynayan İran'ın P5+1 ülkeleriyle yaptığı anlaşma sonucu değişen dengeler gibi krizi daha büyük bir kaosa dönüştüren ve çıkmaza sürükleyen faktörler, aynı zamanda Ankara'yı da hedef almaktaydı. Lafı eveleyip gevelemenin bir anlamı yok; örneğin, Esad'ın eninde sonunda gitmesi gerektiğini her fırsatta söyleyen Batı'nın kafasındaki planın, önce Erdoğan'ın gitmesi olduğuna artık kimsenin kafasında şüphe yok. Türkiye'de önce sokak hareketlerini, devamında Fethullahçıları, sonrasında da PKK'yı kullanarak Ak Parti'yi ve Erdoğan'ı zayıflatıp indirmek ve kendi uyduları gibi kullanabilecekleri bir iktidarı göreve getirebilmek için müthiş bir çaba gösterdiler. 1 Kasım 2015 tarihi itibarıyla bu planda başarısız oldular.

Ancak öte yanda, Türkiye'ye karşı ellerinde tuttukları tehdit, süre uzadıkça, kendilerine de uzanmaya başladı. Örneğin mülteci krizi, Yunanistan'ın ekonomik durumunu dahi geçip Avrupa'nın en önemli meselesi haline geldi. Bazıları endişe ve panikten Avrupa Birliği'nin varlığını dahi tartışır vaziyette. Kime mikrofon uzatsanız, sonunun çözümü için Türkiye'ye ve Türkiye'yle işbirliğine muhtaç olduklarını belirtiyor. Avrupa, Orta Doğu ve kendi sınırları arasında güçlü ve başarılı bir tampon pozisyonunda olan Türkiye'de, iktidarı değiştirmek amacıyla istikrar ve düzeni hedef alan saldırıların getirdiği bozulma ve risklerin kendilerine ne kadar zarar göreceklerini test etmiş oldu. Almanya Şansölyesi Angela Merkel'in seçim öncesi falan dinlemeyip soluğu Türkiye'de almasının sebebi de buydu.

Diğer yanda Türkiye'nin en önemli müttefiki olan ABD, giriştiği IŞİD'e karşı mücadelede Türkiye'yle işbirliğine muhtaç durumda. Suriye'de ortak olarak seçtiği, aslında Türkiye'ye karşı bir piyon olarak kullandığı PYD/YPG çizgisi, Suriye'de demografi değiştirmekte, savaş suçu işlemekte, IŞİD'le mücadeleden çok Esad rejimine destek amaçlı hareket etmekte ve Rusya'yla flört etmekte. ABD'nin YPG'yi desteklemekten adım adım uzaklaştığı bir süredir fark edilmekteydi, Pentagon'dan bu hafta gelen “Artık YPG'ye silah yollamıyoruz. Bundan sonra gelecekte yapılacak silah ve mühimmatlar Arapların başını çektiği muhaliflere gidecek” açıklaması, ABD'nin Türkiye'de deviremediği iktidarla sevse de sevmese de çalışmak zorunda olduğunun bilinciyle değiştirmeye başladığı politikaların bir işareti olarak algılanabilir. Tıpkı, IŞİD'e karşı mücadele konusunda Temmuz ayında varılan anlaşma sonrası, Batı medyasında Ankara'nın IŞİD'i desteklediği yönündeki haberlerin suyunu çekmesi gibi, bu konuda da Ankara'ya Batılı medya üzerinden kurulan baskı yavaş yavaş son bulabilir. Lakin bunun için öncelikle, ABD'nin Suriyeli Demokratik Güçler gibi yapısı ve kapsamı belirsiz oluşumlarla biraz oyalanıp politikasını esnek bir hamleyle değiştirmesi ve Türkiye'nin sözüne gelmiş gibi görünmemek için zaman kullanması gerekecek.

Viyana'da gerçekleşen Suriye görüşmelerinde sıkça medyaya yansıyan ancak bir kez daha hiçbir somut neticeye ulaşılamayan Esad konusu ve Suriye'de geçiş süreci konularının masaya ciddi bir şekilde yatırılacağı yerse, önümüzdeki hafta Antalya'da gerçekleşecek olan G-20 zirvesi gibi görünüyor. Barack Obama, Angela Merkel, Vladimir Putin, François Hollande, Kral Salman, David Cameron, Tony Abbott, Xi Jinping gibi dünya liderlerinin katılacağı zirve, iki yıldır süren Türkiye'nin yalnızlığı tartışmaları açısından da sembolik bir önem taşıyor. Nitekim, yalnızlaştırılan, şeytanlaştırılan ancak tüm çabalara rağmen halkın tercihini ondan yana kullandığı Cumhurbaşkanı Erdoğan, gücü ve kuvveti yerinde bir şekilde zirveye ev sahipliği yapacak ve gündemi belirleyecek. Burada özellikle Batılı ülke liderleri tarafından verilecek olan mesaj, Esad'ın geleceği konusunu Erdoğan'ı devirmekten sonraya erteleyenlerin bundan sonra ne yapacakları konusunda ipuçları taşıyacak.

Bakalım Türkiye'de iktidarı çok istese de değiştiremeyen Batı ittifakı, önümüzdeki dönem öncesi nasıl bir tutum sergileyecek?
#David Cameron
#Tony Abbott
#Xi Jinping
#1 Kasım Genel Seçimleri
#ak parti
8 yıl önce
Türkiye seçimini yaptı, sıra müttefiklerinde
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle