|
Filistin meselesine dair notlar

Miladi 20. yüzyılın Ortadoğu"da oluşturduğu statükonun en önemli meselesi Filistin meselesi olup, halen de bölgede başat mesele olarak durmaktadır. 19. yüzyılda Fransız İhtilâli sonrası Aydınlanmacı düşünce akımlarının da etkisi ile önce Batı Avrupa"da ulus devlet anlayışı ve ulus devletler, pozitivizme dayalı milliyetçilik dalgasının her tarafa sirayetini sağladı. Avrupa"da bu ulusçuluk ve ulus-devlet anlayışı egemen hale gelen toplulukların modernleşme sürecine paralel olarak uluslaşması ile beraber diğer toplumsal gruplara tahakkümüne yol açtı. Bu minvalde Avrupa"da, Rusya ve Polonya başta olmak üzere bir antisemitizm dalgasının yayılması da aynı döneme gelir. Daha önceki yüzyıllarda İspanya örneğinde olduğu gibi Katolik kilisesinin baskılarına ilaveten, ulusçu/milliyetçi devlet yapılanmalarının baskıları devreye girer. Avrupa"nın çeşitli ülkelerinde Yahudi toplulukları gettolara mahkum edilir. Özellikle Doğu Avrupa"daki bu olaylar Yahudi toplulukları arasında belli bir arayışa sevk etti ve bu topluluklar içinde zayıf durumda olan siyonizm yaygınlık kazanmaya başlar. 19. yüzyıl sonunda Theodore Herzl ile Max Murdock"un Diasporadaki Yahudi topluluklarını örgütleme ve Filistin"de bir Yahudi hükümeti teşkil etme çalışmaları da bu döneme rastlar. (Bkz. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Y.A.HUS.376/151;430/56;431/35) 432/34;) Önce, 1897"de Théodore Herzl"in öncülüğünde Basel"deki ünlü kongre gerçekleştirilir. 1899"da Bulgaristan Filibe"de ikinci bir Siyonist kongresi toplanır. (Bkz.BOA, Y.Mtv. 181/22;188/149;228/30)

Avrupa"da antisemitizm dalgası ile zor durumda kalan Musevilere yeni yurt arayışı, zamanla Filistin"e yönelmeleri ile sonuçlanır. Bu konuda Herzl ve arkadaşları Osmanlı ile temasa geçer ve Yıldız sarayına dilekçeler sunarlar. Hatta Osmanlı borçlarının tediyesi konusunda yardım da teklif edilir. Ancak bu teklifler saray erkanınca kabul görmez.

Osmanlı devletinin son dönemlerinde devletin zayıflamasını fırsat bilen bir kısım Yahudi toplulukları, Avrupa"daki Rottsechild gibi ünlü banker ailelerinin desteğiyle Filistin"de arazi satın alıp yerleşmeğe başlarlar. Filistin"e yönelik bu yerleşimler özellikle İttihad-Terakki/Jön Türk idaresi döneminde artış gösterir. Filistin"de yerleşik Müslüman ahalinin fukaralığı da bunu kolaylaştıran ana nedenler arasındadır. (Mim Kemal Öke, Kutsal Topraklarda Siyonistler Ve Masonlar, Çağ Yayınları, İstanbul, 1991)

Birinci Dünya Harbi Osmanlı"nın birçok cephede yenilgiye uğrayıp çekilmesi ile neticelenir. Ortadoğu"da Irak ve Filistin cephelerinde özellikle başarısız Kanal harekatı ve Mekke-i Mükerreme Emiri Şerif Hüseyin Paşa"nın, oğulları Şerif Ali, Şerif Abdullah ve Şerif Faysal ile birlikte İngilizlerle işbirliği yaparak ayaklanması Osmanlı devletinin bölgede İngilizler ve Fransızlar karşısında yenilgiye uğramasını getirir. (bu Konuda bkz. The King Of Hedjaz And Arab Independence, Hayman Christy&Lilly Ltd., London,1917;Zeine N. Zeine, The Struggle For Arab Independence, Beirut, 1960; Hasan bin Tallal, Palestinian Self-Determination, London 1981; Naci Kâşif Kıcıman, Medine Müdafaası-Hicâz Bizden Nasıl Ayrıldı?- Sebil Yayınları, İstanbul,1971; Feridun Kandemir, Medine Müdafaası, Yağmur Yayınları, İstanbul). 11 Aralık 1917"de Kudüs düşer, İngiliz Orduları kumandanı General Allenby Kudüse girer. 3 Ekim 1918"de ise Şam Allenby ve Şerif Faysal"ın eline düşer. (bkz. General Allenby, Filistin Hezimeti, Çeviri: Topçu Mülazım-ı Evveli: Hikmet, Orhaniye Matbaası, 1335/1919, İstanbul; Filistin Ric"ati, Yüzbaşı Vecihî, 1338, İstanbul)

Mondros Mütarekesinden hemen önce Mustafa Kemal"in komutasındaki Yıldırım Orduları bu bölgeyi terk ederek ani bir hareketle Toroslara doğru çekilir. Bu çekilmenin akabinde müttefiklerce Osmanlı"ya Mondros Mütarekesi dayatılır. (Murat Bardakçı, Şahbaba, Pan Yayıncılık, 1. Baskı, İstanbul, 1996)

Birinci Dünya Harbi"nin akabinde Osmanlıların Filistin"i tümüyle kaybetmesi, Balfourd deklarasyonu ve İngilizlerle işbirliği içinde olan Mekke Şeriflerinin muvafakati Diasporadaki Yahudi topluluklarının Filistin"e iyice yönelmelerinin yolunu açar. Diasporadaki bu topluluklar banker ailelerinin de desteği ile yerleşimi hızlandırırlar. Diaspora Yahudileri bu konuda birçok vakıf, cemiyet ve dernek kurdukları gibi Filistin topraklarında da satın aldıkları arazilerde yerleşim yerlerini geliştirirler. Bunun en bariz örneği sahildeki Yafa şehrinin hemen kuzey ucunda Tel-Aviv şehrini kurmalarıydı. 1938"e gelindiğinde Tel-Aviv artık büyükçe modern bir şehir haline gelmiş durumdaydı. 1938 ve 1939"da Palestine Jewish Community"nin yayınladığı "Palestine" adlı tanıtım dergilerinde bu yerleşim, çiftlikler kurma ve kentleşme faaliyetleri yer almıştır. 1948"e gelindiğinde Yahudi toplulukları İngiliz mandasında, her ne kadar manda idaresi ile zaman zaman çatışmalara girseler de iyice yerleşik hale gelirler. Bunda Diaspora Yahudilerinin iyi örgütlenmelerinin, Avrupa"da birçok alanda kalifiye eleman yetiştirebilmiş olmalarının son olarak da Nazi Almanyası"nın yol açtığı mağduriyet psikolojisi ve propagandanın da temel etkisi sözkonusu olmuştur.

(Bu konuda yazmaya devam edeceğiz.)

11 yıl önce
Filistin meselesine dair notlar
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle