|
Irak, Kürtler ve Ümmet

Son günlerde Abdülkerim Zeydan''ın Irak''la ilgili bazı fetvaları tartışıladurmaktadır. Zeydan''ın neşrettiği söylenen fetvalarına en çok tepki bir kısım kürtlerden gelmektedir. Oysaki, Abdülkerim Zeydan''ın ailesi de aslen Hakkarili kürttür.

Ancak, sorun fetvanın kürtler arasında oluşturduğu tepkiden ziyade, yeni süreçte Bağdat''ın statüsünün ne olacağıdır.Bağdat, Abbasşiler devrinde kurulduğundan beri, miladi 1258''e kadar hilâfet merkezi olarak, İslam dünyasının en önemli medeniyet merkezlerinden biri olagelmiştir... Moğol istilası gibi felaketlere uğramış olmasına karşın Bağdat bir ölçüde önemli bir İslam merkezi olma konumunu sürdürmüştür.

Abdülkerim Zeydan''ın asıl vugulamak istediği Kerkük''ün Arabın mı, Kürdün mü idaresinde kalıp kalmayacağı değil, İslam tarih kaynaklarında Dârusselâm lakabı ile anılan Bağdat''la Kerkük, Erbil arasında güçlü bir bağın kalıp kalmayacağıdır. Bağdat''ın böylesine önemli bir İslam merkezi olma konumunu sürdürüp sürdürmeyeceğidir asıl sorun.. Dahası, Kürtlerin ümmet içinde kalıp kalmayacağı sorunudur.

İşte, burada sorun düğümlenmektedir. Bir yandan, kürtlerin 20. Yüzyılda İslam coğrafyasında oluşan seküler ulus devletlerden dolayı çektiği büyük acılar, karşılaştıkları baskı ve zulümler,diğer yandan ise bu baskılar ve zulümlerin getirdiği travmalardan kurtulma çabalarında kürtlerin her ne pahasına olursa olsun ümmet içinde kalma gereği ve zaruretidir.

Irak çok sancılı bir süreç yaşamaktadır. Bu süreçte aynı zamanda tüm bir coğrafyayı etkisi altına almaktadır. Etnik sorunlar, artı mezhebi sorunlar. Sorunlar yumağı şeklinde çığ gibi büyümekte.. Esasen, 20. Yüzyılda Irak''ın İngilizlerce işgali, Osmanlı''dan koparılması son yüzyıldaki felaketler zincirinin başlangıcını oluşturdu. 1958 yılı temmuzundaki Abdülkerim Kasım askeri ihtilali, 60''lı yıllarda Baas partisinin iktidara gelmesi ardarda sıralandı. Irak''ta herkes, tüm toplumsal kesimler, özellikle kürtler bundan dolayı büyük sıkıntılara maruz kalır.

1991''deki ABD operasyonu, 2003''teki ABD işgali sorunların neredeyse tamamen çözümsüz noktaya gelmesine yol açar. Bölünmeye doğru giden bir Irak, Kürt-Arap meselesi; Süni-Şii meselesi... ABD askerleri geçen yıl Irak''tan çekildiğinde sorunlar yığınını enkaz bıraktı. Kürtlerle araplar arasında ileriki süreçte istenmeyen olası çatışma riskini ve derin bir Sünni-Şii krizini miras bıraktı.

Daha, tarihte Mısır''daki Fâtımiler''e Büveyhilerin Selçuklular devrindeki tasallutundan beri, Şii dünyası Bağdat''a hakim olma çabası içinde olageldi. O dönemde Büveyhi komutanı Arslan El-Besâsirî Et-Türki''nin Fâtımiler adına Bağdat''a tasallutunu, Büyük Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey daha çok Mervânî Kürt emirliğinden tedarik edilen askerlerle Bağdat''a girerek savmıştı.

16. yüzyılda İran ve Horasan''da Safevi devletinin yükselişi ile Bağdat benzeri vakıalarla karşılaşır. Kanuni zamanında Irak-ı Arab ve Irak-ı Acem seferi yapılır ve Bağdat Osmanlı topraklarına katılır. Osmanlı''nın İran serdarları Boşnak Hüsrev Paşa ve Çerkes Özdemiroğlu Osman Paşa''nın seferlerinde de yine Safevilerden istirdat edilir. 16. Yüzyıl sonunda, Safevi hükümdarı Şah Abbas Bağdat ve çevresini zabt ederek Safevi sınırlarına katar. Bağdat Sultan Dördüncü Murad''ın ünlü Bağdat seferi ile tekrar Osmanlılarca geri alınır.

18. yüzyılda ise, Safevi hanedanının inkırazının ardından İran tahtını ele geçirmiş olan ünlü Nadir Şah-ı Afşâr zamanında da, Bağdat ve Musul''a seferler düzenlenir. Nadir Şah 1730''da bir ara, Musul''u kuşatır. Ancak daha sonra Osmanlı ile Necef kongresinin ardından anlaşmalar imzalanır.

Irak''ta ABD işgali ve sonrasında,Bağdat ve Basra yeniden böyle bir serüvenle karşı karşıyadır. Nuri El-maliki yönetiminin Bağdat''a salt mezhebi bir yaklaşımla tam bir hakimiyet kurma çabası krizi derinleştirmektedir. Bağdat''ta mezhebi bir hakimiyet kurup, Sünniliği/Sünni nüfusu buradan tümü ile kovmaya yönelik çaba tüm ehl-i sünnet mensubu kesimleri rahatsız ettiği gibi, mezhebi çatışa alanlarının derinleşmesine yol açmaktadır. Bu yüzden Bağdat''ın, Basra''nın statüsünün geleceği İslam dünyası açısından hayati bir ehemmiyet taşımaktadır. Bağdat Sünni''nin, Şiinin; Kürdün, Arab''ın, Türkmen''in hatta Sabiî ve Asurî''nin bir arada huzur içinde yaşayabileceği bir Dârusselam olabilecekken, Şiiler tarafından tümüyle zabtedilip, diğer unsurlardan arındırılmış bir hoşgörüsüzlük mekan,ı bir çatışma ve kavga aracı olması istenmemektedir.

Bu yüzden Kürtlerin Bağdat ile, dahası bu bağlamda ümmet ile bağlarının güçlü bir biçimde devamı önem taşımaktadır. Kerkük''ün statüsünün geleceği de bundan dolayı ehemmiyet kazanmaktadır. Kerkük Erbil''le bağlantılı olur veya olmaz. Ancak Erbil ve Süleymaniye''nin Bağdat''la bağlantısının sürmesi; Kürtlerle araplar arasındaki bağın, geçmişte Baas rejiminin tüm zulümlerine karşın, devamı hem kürtler hem de araplar açısından yaşamsal öneme sahiptir. Gerçi, Tarık El-Haşimi''nin Nuri El-Maliki tarafından tutuklanma çabasına karşın, Celâl Talabani ve Mesud Barzani tarafından Türkiye''ye gelinceye değin vikâye edilmesi umut verici bir durumdur. Kürtlerle Sünni araplar arasında bağ ve ittifakın devamı hem Bağdat''a yönelik bu tür hesapların savılması, hem de olası mezhep çatışmalarının önlenmesi ve Kürtlerin İslam dünyasında barışın tesisi yönünde gelecekteki öncü rolleri açısından zaruret arzetmektedir. Celâl Talabani''nin Irak cumhurbaşkanlığının devamı Kürtlerin Bağdat ile irtibatının devamı açısından önemli olduğu gibi, Erbil ve Süleymaniye''nin Bağdad-ı Dârusselâm ile bağlarının devamı daha da hayati önemi haizdir.

Dolayısıyla Zeydan''ın fetvası bu şekilde anlaşılmalıdır. Bir kısım kürtlerin, özellikle bazı İslami kökenli kürtlerin bu yöndeki tepkisel davranışı, ümmetten kopma ve ille de ulus-devlet ısrarı bölgede barışa hizmet etmeyeceği gibi, biz kürtlerin geleceğini de karartır.

٪d سنوات قبل
Irak, Kürtler ve Ümmet
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!