|
Seçim sonrası öncelikler
Pazar günü gerçekleşen genel seçimler 7 Hazirandakinden bir hayli farklı, bazı kesimler için de şaşırtıcı bir tablo çıkardı. Yeniden tek parti iktidarı çıktı. Önceki seçimde oluşan koalisyonlara düşme ihtimali/riski ortadan kalktı.

İktidar partileri için, ülkede istikrarın sürmesi/sürdürülebilmesi için koalisyonsuz bir iktidarın varlığı, hele Türkiye gibi ülkelerde, hayati derecede önemlidir. AK Parti Türkiye tarihinde görülmemiş şekilde bu seçim zaferi ile tekrar %49'u aşkın yüksek bir oy oranı ile tekrar iktidar oldu. 7 Haziran seçimlerinin ülke için oluşturduğu olumsuz tablo bertaraf edildi. Gerçi 2011 seçimlerinde de, sürpriz bir şekilde %50 nispetinde oy alarak üçüncü kez genel seçimin rakipsiz galibi olmuştu. Bu seçimle de 4. kez rakipsiz bir şekilde iktidarını korudu. Ülke, 2002 öncesinde olduğu gibi, koalisyonlara mahkum olma riskinden/probleminden de kurtulmuş oldu.

Artık, bundan sonrasına bakılmalıdır. Türkiye'nin çevresinde süregelen sorunlar/olaylar yığını, iç savaşlar, bunun Türkiye'ye etkisi ve Kürt sorunun seyri.. Tüm bu sorunlara, çözümlerine ilişkin politikalar ve çözüm yolları konusunda kollar iyice sıvanmalıdır. Özellikle, Kürt sorununun çözümü konusunda Kürt halkının son seçimdeki duruşu ve tutumu göz önüne alınarak, acilen, artık örgüt/kandil değil, tüm halk muhatap alınarak reformlar devam ettirilmeli, bu husustaki tıkanıklıkların giderilmesine çalışılmalıdır. Şu bir gerçek ki, seçmen bölünme değil, birlik yönünde tercihte bulundu. Gerek HDP'nin, gerekse MHP'nin bu seçimdeki oy kaybı göz önünde bulundurulduğunda Kürt seçmen başta olmak üzere, seçmenin bölünmeye kesinlikle karşı çıktığını ve tercihini bu yönde yaptığını açıkça göstermektedir. Dolayısıyla, barışı ve birlikteliğin devamını temin edecek reformlar artık daha bir cesaretle gerçekleştirilebilir.

Oy oranına rağmen, Mecliste, Anayasayı tek başına değiştirebilecek sandalye sayısına ulaşamasa da, köklü anayasa değişikliği, yeni anayasa çalışmaları yeniden gündeme gelecek ve bu yönde çabalar sarf edilecektir.

Ancak, Anayasa değişikliği dışında, bir kısım yasalarda değişiklik yapılması âciliyet kespetmektedir. Tevhid-i Tedrisât kanunu ve Tekkeler-Zaviyelerin Seddine ilişkin 677 sayılı kanun bunların başında gelmektedir. Her iki yasa, İnkılap Kanunları kapsamında Anayasa'nın 175. Maddesinde belirtilmişse de, Anayasa'nın ilk üç maddesi için öngörülen 4. maddedeki “Değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez” ifadesinin kesinlikle kapsamında değildir. Dolayısıyla, değişime hatta ilgaya açıktır. Nitekim, Tekke ve Zaviyelerin seddine ilişkin 677 sayılı kanun daha önce ilki, İsmet Paşa döneminde olmak üzere üç kez değişikliğe uğrar. 90 yıldır yürürlükte olan bu yasa bu ülkenin can damarlarını adeta tıkamakta, toplumsal barış ve huzuru sürekli tehdit etmektedir. 1925'in, olağanüstü olarak nitelendirilen şartlarında yürürlüğe konmuş, yasakçı/baskıcı bir yasanın halen sürdürülmesi sürekli toplumsal yarayı taze tutmaktadır. Ülkenin, yoğrulduğu hamuru ve can damarı, birlikte yaşamanın teminatı olan İrfan/Maneviyat merkezlerinin kapısına kilit vuran bir yasa daha ne kadar sürdürülebilir. Devlet, bir yandan, Mevlâna, Hacı Bektaş, Yunus Emre, Edebali, Şah-ı Nakşibend, Şeyh Ebu'l-Vefa, Somuncu Baba, Hacı Bayram-ı Veli, Akşemseddin diyecek, bunların eserlerini basacak, adlarına törenler/etkinlikler düzenleyecek, öte yandan bunların yolunu/erkanını, dergâhını amansız yasaklara maruz bırakacak/kapalı tutacak. Bu çelişkinin bir an önce ortadan kaldırılması gerekmiyor mu?

Diğer yandan, Alevilik konusunda, Alevi-Bektaşi kimliğinin yasal statüsü/güvencesi, Alevi-Bektaşi inanç kurum ve merkezlerinin yasal statüsü/güvencesi konusunda yine 677 Sayılı Tekke-Zaviyelerin Seddi yasası en büyük engel olarak durmaktadır. Çünkü bu yasa, aynı zamanda Alevi-Bektaşi yolunun sembollerini/unvanlarını ve müesseselerini de açıkça yasaklamaktadır. “Alelumûm tarikatlerle şeyhlik, dervişlik, müridlik, dedelik, seyyidlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakiblik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük ve gaybden haber vermek ve murâda kavuşturmak maksadiyle nüshacılık gibi unvan ve sıfatların isti'mâliyle bu unvan ve sıfatlara ait hizmet ifâ ve kisve iktisâsı memnûdur.” Yasanın şu ifadelerinde Alevi-Bektaşi kimliğinin olmazsa olmazı olan “Şeyhlik, Dervişlik, Müritlik, Seyyidlik, Çelebilik,Babalık, Halifelik” gibi tüm unvanlar yasaklanmaktadır. Hatta tek parti döneminde köylerde Ayin-i Cem yapanlar jandarma tarafından derdest edilip, bu yasaya muhalefetten yargılanırdı. Bu yasa kaldırılarak ya da tağyir/tebdil edilerek cemevlerine “Dergâh” statüsü verilmesi toplumsal barış ve huzurun temini açısından önem arz etmez mi?

Tevhid-i Tedrisat kanunu ise Türkiye'de sağlıklı Din eğitiminin önünü tümü ile tıkamış, asırlarca devam eden köklü ilim/medrese geleneğini ortadan kaldırmıştır. Bu kanunun da kaldırılması veya esaslı bir şekilde tebdil/tağyir edilmesi aynı şekilde katkıda bulunacaktır. Din eğitimine ilişkin sağlıklı yapıların, müesseselerin oluşmasının yanı sıra Kürt sorununun çözümüne ilişkin reformlarda da öncelikli bir husustur. Burada yapılacak bir müdahale, bölgede/Kürdistan'da, Selçuklu veziri Nizamülmülk'ün Nizamiye medreselerinin günümüze gelen son bakiyeleri olarak, halen yasal güvencesi olmadan varlığını sürdüren 80'e yakın Arapça-Kürtçe din eğitimi veren medreseler için bir çıkış kapısı olacaktır. Aynı zamanda anadilde eğitim sorunun çözümünün ilk aşamasını oluşturabilecektir. Bir yandan bu medreseler, diğer yandan da örgün eğitim kurumlarında Anadilde eğitim sorununun toplumsal parçalanmaya/karşıtlığa yol açmadan çözümüne kapı aralayacaktır.
#Tevhid-i Tedrisat
#Seçim sonrası
#AK Parti
#seçimler
٪d سنوات قبل
Seçim sonrası öncelikler
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…
İslâmcılık, milliyetçilik ve tam bağımsızlık