|
Tekke Ve Zâviyeler Kanunu kaldırılmalı

Ülkemizde 30 Kasım 1925"ten beri yaklaşık 90 yıllık bir yaradır bu. Bu ülkenin/vatanın, bu coğrafyanın Hindistan"dan, Orta Asya Türk illerinden, Horasan"dan, Anadolu"ya, Kürdistan"a, Ortadoğu coğrafyasına ve Kuzey Afrika"ya kadar uzanan irfan çizgisinin, tarihinin, ana kodları ve damarları olan bu bu kutlu ve nurlu müesseseler bu tarihte, 677 sayılı Yasa ile, kapatılarak kurutulmaya çalışıldı.

Kökeni, İslam tarihinde Medine-i Münevvere"deki Ashab-ı Suffa"ya dayanan Sufilik/Tasavvuf geleneği, şahsiyet ve müesseseleriyle, ümmetin manevi terbiye, irfân ve kemâlâtına hizmet eden kutlu bir yol olarak yolumuzu aydınlatan meş"aleler oldular.

Tarihimizde, , Ashâb-ı Suffa"nın ardından, Hasan-ı Basri, Habib El-Acemî, Davud et-Tâî, Süleyman Ed-Darânî, Hz. İmam Cafer Es-Sâdık, Hz. İmam Ali Er-Rıza, Ma"ruf-i Kerhî, Ebu Haşim Es-Sufî, Fudayl bin İyâz,Bayezid-i Bistâmî, Zünnûn-i Mısrî, Seriyi Es-Sakatî, İbrahim bin Edhem, Bişr-i Hâfî, Şakik-i Belhi, Ebu Türâb En-Nahşebî, Cüneyd El-Bağdâdî gibi öncü mutasavvıflar çıkmıştır.

Tasavvuf meşreb ve ekollerinin, tarikatların ortaya çıkışı ve şekillenmesi, bu yolun zincirinde önemli halkalar oluşturan kurucu-müceddid şahsiyetlerin eliyle olmuştur. Bu durum özellikle, Sühreverdiyye, Nakşibendiyye, Kâdiriyye, Kübreviyye, Yeseviyye, Mevleviyye gibi tasavvuf/mâneviyat aleminin ana tarikatlarında bariz bir şekilde müşahede olunmaktadır. Sühreverdiyye tarikatı, Adâbu"l-Murîdîn sahibi ve tarikatin müessisi Ebu Necîb Ziyâeddin Es-Sühreverdî ve Avârifu"l-Maârif sahibi Ömer Şihabuddin Es-Sühreverdî"den başlayarak bir çok tasavvuf kolunun, Kübreviyye, Mevleviyye, Zeyniyye, Halvetiyye, Celvetiyye gibi tarikatların serçeşmesi olmuştur. Nakşibendiyye ise, üç koldan gelen silsilesi ve şubeleri/dönemleri ile ana damar oluşturacak, çok büyük bir tasavvuf yolunu teşkil etmişlerdir. Bu anlamda, tarihimiz boyunca bu tarikatların, nurlu/kutlu yolların, mekanları olan tekke/zaviye ve hankah/dergâhlar toplumun, fertlerin manevi ve ahlak terbiyesinde, manevi kemalat ve olgunlaşmada temel teşkil etmişlerdir. Özellikle fütüvvet ve uhuvvet müessesesinin tesisi, bu yönde fütüvvet/ahi teşkilatlarının kuruluşu ve yayılışı da yine bunlar aracılığıyla olmuştur. Maveraunnehr"den, Mezopotamya"dan, Anadolu"ya, Rumeli"ye ve Kuzey Afrika"ya İslâmın yayılışı daha çok bu kurumlar aracılığıyla olmuştur. Özellikle sufiliğin ve hankahların gerek Anadolu"nun, gerekse Rumeli"nin müslümanlaşmasındaki temel rolü bilinmektedir. Hoca Ahmed Yesevî araracılığıyla Yeseviliğin Maveraunnehir Müslümanlığındaki rolü, Anadoluya etkisi, Horasan erenlerinin Anadolu"daki tesiri üzerine çokça şeyler yazılıp, neşredilmiştir. Abdülkâdir Geylânî, Seyyid Ahmed Er-Rifâî, Şeyh Ahmed El-Bedevî, Mevlâna Celâleddîn-i Rumi, Hacı Bektâş-ı Velî, Hace Bahauddin Nakşibend, Hacı Bayram-ı Velî, Muhyiddin Üftâde, Zeyneddîn-i Hâfî, Abdüllatîf El-Kudsî, Emir Sultan, Şeyh Ebu"l-Vefâ, Molla İlâhî, Emir Buharî, İmam-ı Rabbânî Ahmed Farukî Es-Sirhindî, Gulam Ali Abdullah Ed-Dihlevî, Mevlâna Hâlid-i Şehrezorî Bağdâdî; daha nice eren ve mutasavvıflar, Ahi Evren ve Ahi Hüsameddin başta olmak üzere fütüvvet teşkilatının temsilcileri olan Ahîler, Geyikli Baba, Karaca Ahmed, Abdal Musa Sultan gibi erenler coğrafyamızda İslam medeniyet ve irfânının köşe taşları olmuşlardır. Gerek Anadolu Selçuklu devletinde, gerekse Osmanlı devletinin kuruluşunda mutasavvıf ve tarikatlerle bunların zaviyelerinin rolü ve fonksiyonu tüm kroniklerde yer almaktadır.

Tekkeler/zaviyeler, birçok alanda gelişme göstermiş, manevi seyr u süluk, Ma"rifetullah, fütüvvet ve uhuvvetin yanı sıra, Kültür, sanat ve edebiyat sahasında da büyük ürünlere kaynak teşkil etmişlerdir. Bir çok ünlü şâir ve edebiyatçı da bu tekkelerden yetişmiş kimseler olup, bir çok önemli eserler buralardan neşet etmiştir.

Cumhuriyet döneminde, Tekke/Zaviye ve hankâh/Dergâhların 677 Sayılı Yasa ile kapatılması Tanzimât"tan beri süregelen batılılaşma-sekülerleşme sürecinin bu son safhasında seküler-ulus devlet kurmaya matuf tüm geleneksel, tarihten gelen dini/İslâmi kurumların tasfiyesi operasyonu idi. Tüm devrim kanunları göz önüne alındığında, Batı"da Aydınlanmacı felsefeye dayalı 19. Yüzyıl kaba pozitivizminin Osmanlı bakiyesi olan Müslüman bir coğrafyaya zorla/militanca dayatılmasından başka bir şey değildi.

Türkiye"de devletin bir yandan Mevlâna Celâleddin-i Rumî, Hoca Ahmed Yesevî, Hacı Bektâş-ı Velî, Yunus Emre, Hacı Bayram-ı Velî gibi şahsiyetler ve bunların yolu üzerinden söylem ve literatür oluşturma çabasında bulunup,resmi yayınlarda bulunurken, diğer yandan bu adı geçen zatların yolunu, tarikat ve dergâhlarını, müesseselerini kapatması/yasaklaması ne yaman bir çelişkidir Resmi ideoloji için. 1925"te tekke ve zaviyeler, hankah ve dergâhlar kapatılarak bu ülkenin bu ülke insanlarının, toplumun en önemli hayat damarlarından biri kesilmiş. Batıcı-sekülerleşme, pozitivizm nâmına büyük bir medeniyet , maneviyat katliamı yapılmıştır.

Bu kadar yıldan sonra, birçok toplumsal travma oluşturan bu amansız yasaklar her ne surette olursa olsun, artık bir şekilde kaldırılmalı bu ülke ve coğrafyaya vurulmuş prangalar sökülmelidir. "Devrim Kanunu" ısrarı ile bunca yıl sonra bile, bu ülkenin ve toplumun önü keslimemelir. Dergâhlar yeniden uyandırılarak, ihyâ edilerek, Sünni olsun, Alevî-Bektâşî olsun çeşitli toplum kesimlerinin de önü açılabilecektir.

10 yıl önce
Tekke Ve Zâviyeler Kanunu kaldırılmalı
Kara dinlilerle milletin savaşı
Londra caddelerinde
Fiîlî işgal dönemi bitti, zihnî işgal çağındayız!
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”