|
Keizai

Keizai, Japoncada ekonomi anlamına geliyor. Fakat Japon geleneği içindeki anlamı, modern anlamından farklı. Çağrışımları bireysel olmaktan çok, toplumsal.

Adam Smith, David Ricardo gibi düşünürlerle başlattığımız klasik iktisat geleneği "doğal düzen" ilkesine dayanıyordu. Bu ilke klasiklere Fizyokratlardan geçmişti. Bu 18. yüzyıl Fransız bilginleri fikirlerini Batı''nın Çin kültürüne gösterdiği ilginin zirveye ulaştığı bir devirde formüle etmişlerdi. Fizyokratik devlet kavramının arkasında Konfüçyen li (Japoncası ri) fikri vardı: Bütün varlıklarda ve bütün sosyal sistemlerde içkin olan ilke veya doğal düzen. "Yüce kudreti uygulayan Tek yüce irâde, kesin söylersek, hiç te bir insan irâdesi değildir. Tabiatın sesidir o, Tanrı''nın irâdesidir. Felsefeleri bu ulvî hakikatı kavramış olan biricik millet Çinlilerdir ve İmparatorlarını Tanrı''nın büyük oğlu sayarlar."*

Doğal olarak ahenkli ve kendi kendini ayarlayan düzen fikri, bir çağdaşının ''Avrupa''nın muhterem Konfüçyüs''ü'' diye iltifat ettiği Doktor Quesnay vasıtasıyla Adam Smith''in iktisat kuramına aktarıldı. Bu bakımdan, 18. yüzyılda Avrupa ve Japon iktisat düşünceleri arasında zaman zaman görülen benzerlikler sırf rastlantı değildir. Konfüçyen etki bizzat iktisat kavramının kendisinde görülmektedir. Modern Japoncada ekonomi anlamına gelen keizai terimi Tokugawa Japonya''sında mevcuttu, fakat çağrışımları 20. yüzyıl iktisat nosyonlarından farklıydı.

Modernler iktisatı, kıt kaynakların alternatif kullanımlar arasında etkin biçimde tahsis edilmesinin bilimi olarak algılıyor. Keizai ise keikoku saimin ibaresinin kısaltılmışıdır ve kabaca "ülkeyi yönetmek ve halkın acılarını dindirmek" şeklinde çevrilebilir. Avrupalı düşünürler politik iktisatı büyük ölçüde ahlâktan arındırıp nesnel bir bilim haline getirmeye çalışırken, keizai adalet, hukuk ve ahlâkla yakından irtibatlı bir felsefî sistemin parçasıydı. Onsekizinci yüzyıl Japonya''sının ünlü Konfüçyen bilgini Dazai Şundai, 1729 yılında yayımlanan Keizai Roku (İktisadî Salnâmeler) başlıklı eserinin girişinde kelimenin etimolojisini şöyle açıklıyordu:

"Göğün altındaki tüm ulusu yönetmektir keizai. Toplumu yönetme ve halkın acılarını dindirme erdemidir. Kei akıllı devletadamlığıdır... Keinin kelime anlamı ''(kumaşın) ipliğini kontrol etmek''tir. Bir malzeme parçasının çözgüsüne kei, atkısına i denir. Bir kadın ipek kumaş dokuduğu zaman, önce çözgüyü hazırlar, sonra atkıyı atar. Kei aynı zamanda ''yönetim'' veya ''inşâ'' demektir. Bir saray yaptıracağınız zaman, önce bütünün planını çıkarır, sonra bu planı uygularsınız. İşte bu keidir. Sai ise kurtuluş erdemidir (saido). Bu aynı zamanda wataru diye de okunabilir ki, anlamı ''birini nehrin karşı kıyısına geçirmek''tir. Ayrıca insanı ferahlatmak (kyusai) demektir; sukuu diye okunabilir ki, anlamı ''ahaliyi ferahlatmak ve acılarını dindirmek''tir. İlaveten, ''başarmak'' veya ''murada erdirmek'' şeklinde de yorumlanabilir. Binaenaleyh keizai teriminin birçok anlamı vardır, fakat bu anlamların esası, işleri evirip çevirmek ve başarılı bir sonuca ulaştırmaktır."

Türkiye ekonomisine hükmedenlerin, ahaliyi nehrin öteki kıyısına geçirme, acılarını dindirip ferahlatma niyetleri var mı dersiniz?

(*) Charles Gide ve Charles Rist: A History of Economic Doctrines from the Time of the Physiocrats to the Present Day, Boston: D. C. Heath, 1913, s. 36.


25 yıl önce
Keizai
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler
Gazze ışığında üniversitenin misyonu