Çocuklarının orta öğrenimde yabancı dil öğrenemediklerinden yakınıyor, öğrensinler diye o kadar para verip kursa gönderiyorlarmış.
İyi Türkçe bilmek o kadar kolay değil.
(Bütün bunları Milli Eğitim'de oluşan ve kamuya yansıyan bir proje için yazıyorum. Bundan böyle 5. sınıflar bir yıl süre ile sadece yabancı dil ve Türkçe okuyacaklarmış. Hadi hayırlısı).
Öğrencileri bırakın öğretmenler hangi seviyede ona bakalım.
Size iki örnek vereceğim.
Arada bir “Kim beş yüz bin lira ister” adlı yarışma programını izliyorum. Bu programa ülkemizin ünlü üniversitelerinden mezun doktorlar, mühendisler, meslek mensupları da katılıyor.
(Aslında kelimenin mânası
değil,
'dür).
Öztürkçe lûgatlarda üzüntünün karşılığı “acı” olarak geçer. Çünkü bu lûgatlar “keder, elem, ıstırap, hüzün” vb. gibi nüans farkı ile aynı mânaya gelen kelimeleri yabancı kaynaklıdır diye almazlar. Bunları bir yana koyalım “acı” kelimesi dahi kaç mânaya geliyor, bilmek lazım.
Sıfat olarak “acı” tatlı'nın zıddıdır.
“Acı biber”, “Acı su”, vb. ifadeler; “Acı soğuk”, Acı kuvvet” gibi deyimler oluşturur. İsim olarak “Acı” iç ve dış tesirlerin uzviyette meydana getirdiği rahatsızlık, sızı, sancı, ağrı olarak bilinir.
Bu mânası ile çok sayıda deyim oluşturur: “Acı çekmek” hem ağrı, sızı duymak; hem üzüntü içinde bulunmak mânasınadır.
Mecazen pek çok deyim oluşturur: “Acı acı konuşmak”, “Acı-tatlı günlerimiz geçti”, “Acısını çıkarmak”, “Acısını içine gömmek” vb.
Lûgate bakarsanız sıfat olarak pek çok ismin başında görürsünüz: “Acıbakla, Acıbadem, Acıçay, Acıgöl” vb.
Şimdi bunlara “keder, elem, ıstırap, hüzün” vb. gibi nüans farkı ile kullanılan ve aynı mânayı taşıyan kelimeleri, onların dünyasını ekleyin.
Türkçe'nin derinliği, zenginliği ortaya çıkar.
İkinci örnek şu: Oğlum uzun yıllar dershanede tarih hocalığı yaptı. Bana şöyle bir şey anlattı:
Öğretmenler odasında oturuyoruz. Ben kitap okuyorum. Yanımdaki bayan öğretmen bulmaca çözüyor. O da tarih öğretmeni, yeni geldi.
Az sonra bana döndü ve sordu:
Tuhaf, o kelimeleri sözlükten attılar ama halkın dilinden atamadılar. Tartışmaya girmek istemem, lakin şu ifadeye siz de eminim çok rastladınız.
Lafın başına dönelim: Sayın veliler. Evet, İngilizce önemli. İngilizce bilmeyeni adam yerine koymuyorlar, iş vermiyorlar. Lakin siz önce çocuğunuzun güzel Türkçe öğrenmesini isteyin.