|
Bardak olma, göl ol!

"Hayatımızdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış."

Ağustos sıcağında size kaos teorisinin toplumsal hayata izdüşümlerini anlatmaktan vazgeçtim. Bu ve benzeri konuları tatil dönüşüne bırakıyorum (İzniniz olursa iki hafta dünyaya fazla bulaşmadan Seki yaylasında dinleneyim.) Bugün size sevgili İhsan Fazlıoğlu''nun ilettiği yaşlı bir Hint usta hikâyesiyle çok ibretli kızılderili sözlerini aktarıyorum.

Yaşlı bir Hint usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Hayatındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu bir bardak suya atıp içmesini söyledi. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.

"Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "Acı" diye cevap verdi.

Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle döküp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken, usta aynı soruyu sordu:

"Tadı nasıl?"

"Nefis" diye cevap verdi genç çırak.

"Tuz tadı aldın mı?" diye sordu yaşlı adam,

"Hayır."

Bunun üzerine yaşlı adam, suyun kenarına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi:

"Hayatımızdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey, ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış."

Ne idik, ne olduk!

Mısırlı tarihçi Ahmed Emin''in (1878-1953) anılarından bir bölüm: Türkler''in iki huyu hoşuma gitti: Temizlikleri ve sâkinlikleri. Temizlik, günlerini kuru ekmek yiyerek geçiren fakirin evine bile girmişti. Istanbul''da fakirlerin evi basit bir şekilde döşeli olup oda hasırla kaplıdır. Fakat bir Türk, kendisinin ya da misafirinin ayakkabı ile oraya basmasına asla izin vermez. Trenlere, troleybüslere bindik. Şehrin, birinci sınıftan dördüncü sınıfına kadar farklı lokantalarında yemekler yedik. Kahvehanelerde oturduk. Bütün buralarda temizlikten başka bir şey göremedik. Bu da Türkler için övünülecek bir durumdu.

Sâkinliklerine gelince; kaldığımız kırk gün içinde caddelerde ve tramvaylarda ne bir kavga ne bir kargaşa gördük. Kahvehaneler insanlarla dolu olduğu halde gözlerini kapatırsan, kimse yok zannedersin."

(Doç. Dr. Hüseyin Yazıcı, Nüsha dergisi, s. 1, s. 18, 2001).

Ve Sayın İlter Türkmen''in gözüyle bugünkü Türkiye:

"Türkiye''yi Batılı ülkelerden farklı kılan önemli bir özelliği, günlük yaşamı kaplayan gürültüdür. Radyolar ve televizyonlar sonuna kadar açılır, sürücüler her fırsatta korna çalar, insanlar birbirleri ile yüksek sesle veya bağrışarak konuşur, televizyonlarda seyrettiğimiz gibi acı veya tatlı her sosyal olay bir hayhuy içinde geçer.

Toplumumuzun bu özelliğine hepimiz alışığız. Fakat bunun yanında yadırgadığımız ve zaman zaman bizi isyan ettiren bir olgu var: Servetin gürültülü küstahlığı. Batı ülkelerinde zenginler servetlerini teşhir etmekten mümkün olduğu kadar kaçınırlar. Bizde ise birkaç kuşaktan beri servet sahibi olup bunu hazmetmiş bulunanlar dışındaki zenginler sosyal vicdanı rencide edecek bir gösteriş merakına kapılmışlardır. Üstelik paranın kendilerine başkalarını rahatsiz etme hakkı verdiğini zannederler. Tekneleri ile plajlardaki halkı huzursuz edecek kadar sahile yaklaşırlar, denize mazot salarlar, sürat motorları veya jet-skileri ile herkesi korkuturlar, yatlarının pis su tanklarını nizami uzaklığa varmadan boşaltarak denizi kirletirler. Otomobillerinin markası ne kadar ünlüyse, o derecede fütursuzca trafik güvenliğini tehdit ederler."

(İlter Türkmen, "Toplumsal Küstahlık", Hürriyet, 28 Temmuz 2001)

KIZILDERİLİ ATASÖZLERİ

Ölüler güç ve bilgilerini beraberinde götürmez, yaşayanlara ilave ederler.

(Hopi Kabilesi)

Düsmanımı cesur ve kuvvetli kıl! Onu yendiğimde utanç duymayayım.

(Apaçi Kabilesi)

Şeytan hakkında konuşmayın.Gençlerin kalbinde merak uyandırır.

(Siyu Kabilesi)

Bir kere "Al şunu" demek, iki kere "Vereceğim" demekten iyidir.

(Kabilesi bilinmiyor)

Su gibi ol. Her şeyden aşağıda, ama kayadan bile kuvvetlidir.

(Siyu Kabilesi)

Bir başkasının kabahati hakkında konuşmadan önce daima kendi ayakkabının içine bak

(Sauk Kabilesi)

Bir düşman çok, yüz dost azdır.

(Hopi Kabilesi)

Kehanet, muhtemel bir olayı kesin bir bakış ile görmekten başka birşey değildir. Hava ya bulutlu olacak, yahut güneş açacaktır.

(Çiroki Kabilesi)

Komşun hakkında hüküm vermeden önce, iki ay onun ayakkabılarıyla yürü!

(Çeyeni Kabilesi)

Doğum yapan herşey dişidir. Kadınların ezelden beri bildiği kâinatın dengelerini erkekler de anlamaya başladıkları zaman, dünya daha iyi bir dünya olmak üzere değişmeye başlamış olacaktır.

(Mohawk Kabilesi)

Unutmayın, çocuklarınız sizin değildir. Onu Yaratıcı''dan ödünç aldınız.

(Mohawk Kabilesi)

23 yıl önce
Bardak olma, göl ol!
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle