|
Avrupa aşkına…

Türkiye’de belli bir kesitin Avrupa Birliği rüyası o kadar uzun sürdü ki, içi boş da olsa Ankara-Brüksel ilişkilerinde herhangi devinim onları aşırı heyecan-landırıyor…

Alman hükümet kaynaklarına bakılırsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilmesinin ardından Berlin, AB-Türkiye arasındaki siyasi diyaloğun canlandırılması ve çeşitli alanlarda işbirliği opsiyonlarının değerlendirilmesi için girişimde bulunacak…

Tabii. Bekleriz…

Allah’tan, ‘Avrupa Birliği’ne bizi alacak mısınız’ sorusunu da, her türden cevaplarını da eskittiler.
‘Avrupa Birliği iyi fikir mi
’ şu sıralar daha moda…

***

Berlin dediğiniz ana NATO karargâhlarından biridir ve Ukrayna’nın sıçraması halinde vurulacak ilk değilse bile ikinci başkenttir. (Varşova bu konuda daha hevesli.) Ekonomisine, otomotivine bakınca Avrupa’yı sürüklediği hâlâ söylenebilir ama sonuçta hem siyaseten hem dolar cinsinden ‘ipoteklidir’…

Pandemiden alırsak sayfalar tutar. Biz ‘canlı’dan yürüyelim…

‘Paris yanıyor’ diye bir medya kalıbı var ya.. Metaforik değil, hakikaten yanıyor.
‘Metafizik’ yorumculara göre kıvılcım Nisan 2019’da Notre Dame Katedrali’nden sıçramıştı!..

Gerçekten garip manzaraydı. Paris fonunda Katedral kulesinin yanarak nasıl yıkıldığını unuttunuz mu?

Fakat ‘kambur’ kilisede değil Élysée’deymiş…

***

Macron bitti!

Bunu İstanbul’dan görüyorsak, Avrupa başkentlerinin akıbetlerini görme korkusuyla yan gözle izlediklerini de bilelim. Peki Fransa bitti mi?..

Ayrı konu. Ama ‘Horoz’un kanatları kısalıyor. Zaten öfkesi burnunda Fransa/Paris ahalisi, Cezayir kökenli 17 yaşındaki Nahel’in polis kurşunuyla öldürülmesinin ardından yıkıcı protesto gösterileri yapıyor ve onbinlerce kişilik takviye güçlerin elinden bir şey gelmiyor.

Ancak alevler sonuç. Sebep Afrika’dan başlıyor; Paris’in yanma sebebinden değil, Fransa’nın yanmaya başladığı yerden bahsediyorum…

Mesela,
Çad askerlerinin Fransız askerlerini ‘çöktürdüğü’ kareleri
hatırlamıyor olamazsınız. Haziran 18’di. Veya bunu sadece sembolik görüyorsanız, siyaseten karşılığını da yazalım…

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron: “Fransa’nın Afrika’ya müdahale projesi FransAfrik bitti”.

Kısaca iki eski Avrupa ülkesi, iki çekirdek fena günlerden geçiyor ve bunların konjonktürel olmadığı bellidir. İngiltere ve ABD olduğu sürece de bellerini istedikleri kadar doğrultamayacaklar…

***

Şimdi İsveç’in NATO üyeliğini konuşuyoruz, değil mi…

Bu ülke aynı zamanda AB üyesi ve bir AB üyesi olarak Türkiye’nin katılımına ne destek vermiş? Bir yana, daha iyi anlıyoruz, 1995’te başlayan üyeliği boyunca koynunda yılan besleyip bize salmış…

Türkiye’nin terörle mücadelesinin en ağır/kanlı yılları. Üzerine, Irak ve Suriye’deki varlıklarına da oluk oluk para akıtılmasına imkân vermiş. Kim yapmış? NATO’ya üye olmak isteyen İsveç. AB üyesi İsveç. Bu fikri akışına bıraktığınızda,
ona hem NATO üyeliği vermemiz hem de sözde yeniden başlayacak AB sürecinde “şartlarını” dinlememiz isteniyor!
Ne güzel hayat…

NATO’ya kabul ettiğimizde AB’de burnunu sürttüğümüzü unutacak mı sanıyorsunuz? Stockholm unutsa, Washington, Londra, Berlin, hiç olmadı bi-vesile Atina hatırlatır.

***

‘Evropa’; ekonomik krizdir, pandemidir, Ukrayna savaşıdır, aşırı milliyetçiliktir, enerjidir, ABD’dir diye diye ‘hayali kurulacak hayat’ vasfını yitirdi. Türkiye de hevesini yitirdi. Israr, ‘Stockholm Sendromu’na girer.

Türkiye kendini yeniden yaratırken,
AB’nin yıllar içinde kendini kaç kere kandırdığı ile de yüzleşti.
Kimi halen görevde kimi emekli deve dişi gibi bir çok AB lideri, o yıllarda
Türkiye’yi üye olarak almayı zaten hiç düşünmediklerini
itiraf ediyorlar.

İçeride de farklı değil; Türkiye-AB serancamı içinde “maddi ilişkiler” de kuruldu. Üniversiteleriyle, düşünce kuruluşlarıyla, yardım/yatırımlarıyla, NGO’larıyla, vs…

Menfaat ilişkisi şimdi siyaseten ölü birliğe, dudak-dudağa ‘suni teneffüs’ yapmaya çalışıyor. Sakın kanmayın. Varlık/geçim/kariyer nedenlerini hayata döndürmeye çalışıyorlar. Verileri de çıkarımları da analizleri de palavra…

***

‘Avrupa aşkı’nın durumu bu ama bir de ‘Avrupa’nın aşkı’ var…

Avrupa dünyanın yeni şartlarını ve dönüş yönünü görüyor. Bunu atlamıyor. Sadece Çin meselesi değil. Orta Asya, Batı Asya, Ortadoğu, Afrika, Rusya, Latin Amerika, vs…

Elbette hepsinin göbeğindeki ülkeyi de görüyor.
O ülkenin liderliğini ve son dönem politikalarını da pekala anlıyor;
Yükselen Doğu’nun ve eriyen Batı’nın sınırında, 14-28 Mayıs sürecini de atlatarak güçlenen Türkiye’dir…

Şimdi bu ülkeyle ilişkisini baştan kurmaya çalışıyor. “Baştan” derken, sıfırdan ve bu sefer doğru kurmaktan bahsetmiyorum. Avrupa’nın o taraklarda hiç bezi yok. Bağnazlığı mukavimdir. Kendileri aşamıyorlar ki, bizim için aşsınlar.

Reel-politiği görüyorlar, gereklerini atlıyorlar. Avrupa genelinde yükselen milliyetçilik bir tür ideolojik kaderdir. Kur’an, bayrak yakmak ise dünyanın kalanına hâlâ aynı baktıklarını, ikinci sınıf gördüklerini, “medeni dünyalarıyla” yerkürenin ruhuna tecavüz ettiklerini gösteriyor.

Kısaca tipik kendini büyükleme ve muhatabını aşağılama benlikleri yerli yerinde duruyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Terör örgütleriyle ve İslam düşmanlarıyla kararlı mücadele edilinceye kadar tepkimizi en güçlü şekilde ortaya koyacağız. Müslümanların kutsallarına hakaret etmenin düşünce hürriyeti olmadığını
Batılı kibir abidelerine
eninde sonunda öğreteceğiz” ifadeleri odur.

Ankara bunu ilk söylemiyor ve dahi içeriye de söylüyor; “Başarısızlıklarının sebebini kendilerinde aramak yerine her defasında insanımızı suçladılar. İnşallah 28 Mayıs’ta bu kibir abidelerine hep beraber ‘yeter’ diyeceğiz”… (05/21)

Bu iki kibir odağının AB’ye ve dışındakilere yaklaşımı ortaktır.

#Politika
#Avrupa
#NATO
#Nedret Ersanel
10 ay önce
Avrupa aşkına…
Doğu Akdeniz’in enerji politiği açısından değeri
Kara dinlilerle milletin savaşı
Seçimi bırak sahaya odaklan
İsrail yalnızlaşırken Starbucks’ın açıklayamadığı gerçek
Sîdî Ukbe Ulucamii Müslüman Batı dünyasındaki dini yapılarının atasıdır