|
Depremin siyasi sonuçlarını hesaplamaya başladılar…

Altı gün. Depremin ardından sadece bu kadar zaman geçti ve biz daha gönderdikleri yardımlara teşekkür dahi edemeden normallerine dönmeye başladılar…

‘Yüzyılın Felaketi’ne uğramadan evvel Türkiye, seçim sürecinin hararetli rekabet şartları altındaydı. Genel görünüm, “aldık götürdük” havasındaki muhalefetin, kedinin kuyruğunu yakalamaya çalışması türünden sarmala yuvarlandığı, savrulduğu, yavaş, adayını seçmekten aciz ve çapı masa kadar geniş siyasetlerinin gerilediği bir konjonktürü yansıtıyordu. Hükümet ise her gün sahadaydı…

Sonra sıra dışı afet geldi ve deprem tarihinin karada yaşanmış en ağır sarsıntısı yaşandı. 110 bin km karelik alanı tarumar etti. 13,5 milyon vatandaşımızı etkiledi, kırılan fayların enerjisi Türkiye’ye yayıldı…

İçeridekileri, evrimini tamamlamamış toksik mutasyon yaratıklarını saymıyorum. Malûm, onlara, “devlet yok” demenin
anlamını
öğretecek defter sonra açılacak…

Ancak dışarıdakiler bambaşka…

Depremin seçime giden şartları değiştirdiğine, fırsat yarattığına inanıyorlar. Onlara göre artık ‘afet sandığı’ var ortada…

Seçim için verilen vaatlerin artık hayata geçirilemeyeceğini düşünüyorlar.
Hükümetin verdiği sözleri, örneğin, EYT ve maaşların artırılmasını kastediyorlar. Sadece bu iki kalem bile AK Parti’yi anketlerde hızla yükselten etkiler yaratmıştı. Şimdi bunları depremin engelleyeceği fikrini yayıyorlar.

MUHALEFETİN ADAYI: ‘DEPREM’!..

Özellikle ekonomi ve paranın değerine ilişkin temennilerinin depremle birlikte/birleşerek büyük sonuçlar üreteceğini yazıyorlar. ‘Erdoğan’ın seçimi kazanması durumunda Türk parasının değerinin düşüş yaşayacağını” alenen yazıyorlar.

Olağanüstü felaketi yönetme biçimi de onların öncelikli takip/istismar alanında. Zımnen, Ankara’nın böylesi krizi yönetemeyeceğini, depremin hükümete yıkılacağını, hükümetin siyasi geleceğinde önemli rol oynayacağını iddia ediyorlar.

Depremin Türk dış politikasını, özellikle de Ukrayna savaşındaki rolünü, aslında Moskova ile ilişkileri demek o, etkileyeceğini dile getiriyorlar.

Bunlar daha depremin haftası dolmadan yazılıp-çizilenler. Türkiye, binaların altında kalanlardan bir ses duyma umuduyla enkaza bedenini sokarken, ‘şimdi siyaset zamanı değil, birlik-beraberlik zamanı’ derken,
onlar binlerce kaybın üzerine basarak ‘yeni muhalefetlerini’ kurmaya çalışıyorlar.

Ve başlangıç bunlar. Fısıltıların zombi çığlıklarına nasıl yükseldiğini, bir kaç haftaya göreceksiniz. Dış, iç olacak…

ABD’NİN EN BÜYÜK UÇAK GEMİSİ BİZE DOĞRU ‘YAKLAŞIRKEN’…

Yaşanan afetin ardından 75’den fazla ülke Türkiye’ye destek vermeye hazır olduklarını ve taziyelerini resmen bildirdiler. Fiilen hem arama-kurtarma ekipleriyle hem de yardım malzemeleriyle acımızı paylaştılar…

İçlerinde siyasi ilişkilerimizin iyi olmadığı ülkeler de var. Yunanistan mesela; resmi ağızları da medyası da halkı da Türkiye’ye destek verdi, üzüntümüze ortak oldu. ABD de, Çin de, Rusya da yardım için vaziyet aldı.

Yani, Türkiye’nin dış yardım konusunda resmî itirazı olmadığı gibi, aramızın limonî olduğu ülkelerden uzanan eli tutmak konusunda kamuoyunun da rezervi olmadı. Kabul, teşekkür ve not ettik…

Yumuşak gücümüzün de payı var; Türkiye dünyada en çok yardım yapan ülkeler arasında birinci. Kıstas aramadan başı sıkışan herkese el uzattık.

Şimdi.. Bu kadar lafı niye ettik…

Sadece bir tek yardım hatta ihtimali Türk halkının tepkisini çekti. Gerçekleşmeden kamuoyu reddetti…

ABD Savunma Bakanlığı yani Pentagon, “Akdeniz’deki USS George HW Bush uçak gemisi
muhtemel ek destek talebi için Türkiye’ye doğru hareket ediyor
” açıklaması yapmıştı.
ABD’nin arama-kurtarma ve aynî yardımları hiç reaksiyon çekmedi. Sahadalar ve misafirimizler. Fakat savaş gemisi kabul görmedi. Zaten, “
muhtemel destek talebi için
Türkiye’ye doğru hareket etmesi” de garip. Anladığımız kadarıyla “çağıran yok”. Herhalde, “siz hele bir gelin sonrasına bakarız” diyen de –bildiğimiz kadarıyla– yok.

Açalım…

Birincisi,
birçok sebebin yanı sıra prensip olarak olağanüstü dönemlerde bu tür edevatı Türkiye’ye sokmamayı öğrenmiştik!..
İkincisi, bu gemi Yunanistan’daydı. Konuyu tartıştık. Tartışırken, bizi ziyaret eden bir diğer Amerikan savaş gemisi
USS Nitze
Dolmabahçe’nin karşısında demirliydi.

Bu da rahatsızlık yarattı ama söylemek istediğim başka; depreme yakın tarihlerde zaten gergin olan Ankara-Washington ilişkileri iyice sertleşmişti…

Başını ABD Büyükelçiliği’nin çektiği bir grup ülkenin misyonları, Türkiye’ye yönelik güvenlik uyarıları yapıyor, ‘dükkân’ kapatıyor, İçişleri Bakanı bizzat Büyükelçiyi göstererek, “pis ellerini bu ülkeden çek” uyarısında bulunuyordu…

İşte bu ortamda dünyanın en büyük ve yeni deniz savaş aracı Yunanistan’a demirlerken, “
paslı
USS Nitze
İstanbul’a gönderiliyordu. (Google’dan İstanbul’daki fotoğraflarını bulup büyütün, ne dediğimi göreceksiniz.) Şimdi birtakım komplo teorileri üzerinden de bu gemiye bakılıyor ama asıl,
ABD’nin Atina ve Ankara’yı nasıl, hangi zaviyeden gördüğünün mesajı ve sembolüydü
. ABD Büyükelçisi’nin Nitze’ye çıkarak “altını çizmesi”ndeki
nazire
odur…

Şimdi o uçak gemisi Türk sularına girecek ve alkış mı alacak? Sonrası ne? YPG’ye silah taşıyan uçaklar Hatay’a mı inecek?

Yardımın samimiyeti nasıl anlaşılır biliyor musunuz?

Pandemi’de İtalya’ya el uzatmıştık. Gönderdiğimiz yardım kolilerinin üzerine “gönlümüzden geçeni” yazmış, kalben yanlarında olduğumuzu hissettirmiştik; “Ümitsizliğin ardında nice ümitler var, karanlığın ardında nice güneşler var”…

İtalya şimdi bize gönderdiği yardımın haberini işte Mevlana’nın o sözleriyle duyurdu. ‘Unutmadık’ demektir ve zarafet böyle olur.

Uçak gemisinin üzerine ne yazacaksınız?

#Deprem
#ABD
#Muhalefet
#Nedret Ersanel
1 yıl önce
Depremin siyasi sonuçlarını hesaplamaya başladılar…
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!