14-28 Mayıs seçimlerinin ardından, “Türkiye Yüzyılı”nın diplomasi rotasına ilişkin perspektifler hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem Dışişleri Bakanı Fidan’ın ağzından, büyükelçiler buluşması vesilesiyle hem iç hem küresel kamuoyuna sunuldu…
Türkiye’nin stratejik politikalar üretim aygıtının, yani Cumhurbaşkanlığı, Dışişleri, Savunma Bakanlığı, MGK, TSK, MİT aklının hulasası ve ister istemez örtülü bölümleri olan bu ‘kıymetlendirmeler’ üzerine bir elin parmaklarından az okuma yapıldığını söyleyerek başlayalım. Ne ayıp. Medyamız bu kadardır…
Önce her iki konuşmadan alınması/görülmesi ‘gerekli’ bölümleri çekerek alıntılayalım…
“Savaşın Karadeniz’e yayılması tüm bölgemiz için tam anlamıyla felaket olacaktır”…
“Kimseyle husumetleri büyütme derdinde değiliz. Kimseyle, özellikle komşularımızla çözülemeyecek meselemiz yoktur. Herkesle görüşmeye, konuşmaya, karşılıklı adımlarla ortak noktada buluşmaya varız ve hazırız”…
“Türkiye’mizin tam bağımsız, uluslararası gündemi belirleyen, gerektiğinde oyun kuran, gerektiğinde oyun bozan etkin ve müessir aktör olma konumunu güçlendirmek için çaba göstereceğiz”…
“Türkiye’siz AB’nin gerçek mânada küresel aktör olamayacağını bir kez daha vurgulamak istiyoruz”…
“Bazı NATO üyelerinin Suriye ve Irak’ta PKK’yla olan açık ve örtülü işbirliğine hemen son vermeleri gerektiği çağrısını yineliyoruz”…
“… yerel para birimleri üzerinden dış ekonomik işlemlerin gerçekleştirilmesine katkıda bulunacağız”…
Türkiye gibi bir ülkenin dış politika-ulusal güvenlik politikaları hatta tahayyülleri ancak ‘yön’ işareti olarak alenen ve yetkililer tarafından ilan edilir…
Gerisi devlettedir. Devlet olma gereğidir. O gerekleri söylemekte istisna yaparız ama şimdilik ‘yön tabelasını’nı izleyelim…
Fakat Türkiye’nin Batı’yı ele alış biçimindeki genel yaklaşım önceki dönemlere göre hiçbir değişiklik göstermiyor!
Kavramsal olarak “adaletsiz dünya”nın bir muhatabı da Türkiye’dir ve Türkler, sadece kendi adlarına şerh düşmüyorlar. Nizamın değişmesi, en azından ‘düzeltilmesi’ yönündeki küresel eğilimin farkındalığını da masaya sürüyorlar.
İsim zikredilmemesinin önemi yok; ABD, BM, NATO ‘alenen’ denebilecek kadar açık biçimde itham ediliyor ve Türkiye’ye yönelik atakların mesulu olarak sicilleniyor. Durulmuyor; değişim ihtiyacını aşarak ‘sistem zaten değişecek, yeni sistem kurucularından biri de biziz’ deniyor.
Dış politika ve ulusal güvenliğin en yetkili iki ağzından anlatılan önümüzdeki macerayı bu yönden ele almayı akıl edemeyenler, size, ‘Suriye’de ne olacak, AB ile ilişkiler ne olacak, vs’ kareler gösterecekler.
Asla önemsiz değil bunlar. Yerine göre biz de yazıyor, söylüyoruz. Ancak Türkiye’nin etüt ve çalışma metodu böyle değil artık. Piksel boyamayı çoktan bıraktı.
Neden biliyor musunuz?
‘Rahatsızsınız’ ondan.