|
Diplomasinin ucundaki süngü...

Tozunu öyle almıştık; “kontrollü muhalefet derler” diye, Macron şöyle dedi; “Türk halkıyla bir sorunumuz yok sorunumuz Erdoğan ile”...

Bir hafta önce, “Türkler laftan anlamaz” demişti, dayaktan anlıyoruz buna göre de; Macron’un “dayaktan anlayan Türkler”i kim, Macron’la “sorunu olmayan Türkler kim”?..

Sorun Erdoğan olduğuna göre, laftan anlamayan, dövülmesi gereken Türkler onu destekleyenler... Erdoğan’ı desteklemeyenler de Macron ve onun gibilerle sorunu olmayanlar...

Bu cümleleri kurduktan sonra Fransa lideri, “Akdeniz Yedilisi” denilen ülkelerle toplantıya girdi, çıktı, dedi ki; “Türkiye ile yeniden diyalog istiyoruz”. Yüz bulamadı demek. Hayatın gerçekleriyle yüzleşiyor ama ıslah olmasını beklemeyin...

Ay sonunda gerçekleşecek Avrupa Birliği Liderler Zirvesi’ne girmeden de benzer şeyler söyleyecektir. Çıkışta kimin, neler söyleyeceğine bakacağız...

Ama diyalog ne? Akdeniz genelinde veya Doğu Akdeniz özelinde kesiştiğimiz yer mi var?..

Gemilerimiz öpüştü o kadar. NATO da Paris’e, “öpmekle bir şey olmaz, yalnız sen yanında fazla dolaşma” dedi...

***

Esasen ordular öpüşmek için iyi seçimler değil. TSK hiç haz etmez sululuktan. Biz söylemiyoruz; önce Le Figaro yazdı, “Türkiye bölgede süper güç, bunu kabul edip sonrasına bakalım” diye...

Jerusalem Post yazdı; “Türkiye, Ortadoğu’nun bir numaralı askeri gücü olma yolunda ilerliyor” diye. Ve her ikisi de hem savunma sanayinin bağımsız hale gelme yolunda hızla ilerlediğine hem de (S)İHA teknolojisine övgüler yağdırıp, TSK’nın dünyanın çeşitli bölgelerindeki varlığından, minyatür hipersonik silahlara kadar ileri hedeflerden bahsettiler...

Bana göre en önemlisini Washington Post kaleme aldı. Daha şümullüydü; Türk ordusunun “küresel ayak izlerini”, Libya, Suriye, Irak, Katar, Somali, KKTC, Yunanistan, Afganistan, Azerbaycan ve diğer noktalardaki varlıkları üzerinden takip edip, birleştiriyordu. (‘Mapping the Turkish Military’s expanding footprint”, 30/08, WP.)

Türk ordusunu inceleyen bu ve benzer haberleri övünerek takip ederken, Macron ve hemcinslerinin sevdiği “Türklerin” şu sıralar pek benimsedikleri, “Türkiye diplomasiyi bıraktı artık sorunları çözmek için silah kullanıyor” söylemi üzerinden de anlamamız gerekiyor...

***

Malûm kabul; 2016 Temmuz ayından sonra Türkiye, yeni bir güvenlik/tehdit anlayışı geliştirdi,-esasen 2015 Temmuz’u, yani çukur olaylarına kadar zaman indirilebilir-savunma anlayışını sınırının ötesine kurmaya başladı, sadece kurmakla kalmadı, oradaki sorunlar ne ise onları da iteklemeye başladı...

“Sorun çıkarmak” değildi bu, “sorun çıkabilir ama onların sorunu” anlayışıyla yapıldı. Esasen, siyaseten dillendirilen, “diklenmeden dik durmak”ın askeri versiyonudur diyebiliriz...

Bugün dahi Yunanistan’la diplomasi önerenlere “sözün bittiği yer”i anlatmaya çalışanlar veya Türkiye’nin rakibi olarak ballandıra ballandıra listenen ülkelerle uzlaşı önerenlere, “şartlar yok” diyenlere küçümsenerek bakılmaya devam ediliyor ama işte tablo da bu...

Ankara’nın askeri gücünü diplomasisinin ucuna süngü olarak takmasının sebebi, bizatihi Yunan akademisyenleri, gazetecileri, emekli amiral ve generallerinin de teslim ettiği üzere “Türkiye’nin gücü”yle ilgilidir...

Evet Türkiye, 4-5 yıldır perspektif geliştiriyor belki ama 20-30 yıldır da biriktiriyor. Bugün Türkiye’nin diplomasisi ile gücünün bileşimi, bu manada sorun çıkarmasına müsaittir! Daha iyi anlasınlar için onların diliyle yazalım; reel-politik budur...

Nihayet, sorunlar/krizler, Türkiye’nin oyuna/sahaya daha çok ve daha geniş bir alanda basması nedeniyle ortaya çıkıyor. Yerleri daralıyor. “İtme” dediğimiz o zaten...

***

Bu “müsaitlik hali” şu sorulardan kök alır; Türkiye eski Türkiye mi? AB eski AB mi? NATO ve ABD eski NATO ve ABD mi?..

NATO’nun Çin’i, ABD’nin Rusya’yı birinci düşman ilan ettiği bir dünyada yaşıyoruz da, Çin ve Rusya eski Çin ve Rusya mı?..

Uzun zamandır görülmemiş biçimde Dışişleri Bakanı Lavrov’la PKK/YPG’lilerin verdiği fotoğraf zehirlemiş olsa da Türk Dışişleri heyetinin Rusya ziyareti tahminimizden daha fazla iş görmüş olabilir...

Aynı Lavrov’un Şam ziyaretinde dile getirdiği, “Suriye’de Türkiye ve Rusya’nın ortak duruşu Şam yönetimine büyük alanlar kazandırdı” mealindeki sözleri az buz açıklamalar değildir. Libya için kurduğu cümleler de öyledir. Hatta, “Rumlarla da konuşuruz” sözleri, Moskova’da hayli incelikli konuşmaların yapıldığını bize anlatıyor...

Son tahlilde Rusya da Akdeniz havzasındaki varlığı sadece çıkar üretmek için değil aynı zamanda o da savunmasını ileri çıkarıyor. Bu ileri çıkma hali Türkiye’nin desteğine apaçık bağımlıdır.

Amerika açısından da durum farklı değil; Yunanistan konuşuyoruz ve asıl iş Dedeağaç’taki üstür. Dedeağaç aynı zamanda Balkanlardır, Karadeniz’dir, Çin’dir. En son Yunanistan’dır. Yüksek rütbeli bir Çin heyetinin apar-topar Atina’ya gelerek limanlarının durumunu garanti altına almak istemesi budur.

Akdeniz-Ortadoğu krizlerinin evlenmiş olması, İsrail-BEA anlaşmasının tüm katmanları ve tüm yönlere açılımı görülmüyor mu; Kosova ve Arnavutluk neydi?

Türkiye bu coğrafyalara nasıl abanacak? Macron’un sevdiği Türklerle mi?..

İsrail’in yatağından yeni çıkmış üyeleriyle varoluş nedeni Filistin’in varlığı olan Arap Ligi niye şimdi çıkıp, Türkiye’nin Suriye, Irak ve Libya’daki varlığını kınıyor? Niye İran şimdi, PKK’ya karşı Türkiye ile ortak vaziyet alma açıklamaları yapıyor, Cumhurbaşkanı Ruhani niye, “bölgede iki güç vardır biri Türkiye biri İran” diyor?..

Bu coğrafyalara kimle/neyle söz dinleteceksiniz?

#Emmanuel Macron
#Akdeniz
#Ortadoğu
#PKK
#Libya
4 yıl önce
Diplomasinin ucundaki süngü...
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu