|
Medyayı tahrikçilikle suçlayan hükümet...

Kanal 6''ya verilen kapatma cezası, epey zamandır kendisine özel bir pozisyon atfeden ve bu pozisyonunu da neredeyse siyaset-üstü bir yerle tanımlayan Hükümet''in karakterini ortaya çıkarmıştır. Verilen ceza, basın tarihi açısından ayrıksı olduğu kadar, hükümetlerin medyaya yaptıkları baskıların sembolü olmaya aday olması bakımından da önemlidir...

Bu ceza Hükümet''in genel anlayışının bir parçasıdır. Bu anlayış ise siyaset, demokrasi ve devlet ilişkileri açısından özel bir yere oturduğu için kayıt altına alınmalıdır.

Devlet erki ile siyasal ºerk arasındaki "mesafe" modern siyasetin varoluş sebeplerinden biridir. Siyaset, devletten özerkleşen alan içinde, devlet ile toplum arasındaki ilişkinin tercümesinde varolur. Toplum ile devlet arasındaki mobilizasyonu sağlama hususunda yeteneksizleşen bir siyasetin varlığı, siyasal düzeni otoriter bir noktada sabitler.

Hükümet, uzun zamandır kendi pozisyonunu "istikrar"ın muhafızı gibi tanımlarken, el altından da "siyaset"i istikrarsızlığın sembolü gibi gösterme gayreti içindedir. Siyasetin en hareketli olduğu, toplumsal talep ve siyasi temsil ilişkisinin en anlamlı pozisyonlarını ürettiği ve siyaset tartışması yapmanın iyi ya da kötü bir anlama geldiği Refahyol döneminin istikrarsızlığın sembolü haline getirilmeye çalışması, bunun zıddında duranın istikrarın temsilcisi durumuna getirilmesine yol açtı. Peki sözde istikrarın temsilcisi durumundaki siyasi kategorinin içinde ne var? Tam bir siyasetsizleşme: toplumsal talep ile siyasi temsil arasındaki bağ tamamen koparılmıştır, siyasetin alanının daraltılmasının adı istikrar olarak olumlanmıştır, toplumdan gelen talepleri dillendirme üzerine kurulan bir siyaset yerine devlet erkine bakarak "hizalanan" bir siyaset yerleşikleşmiştir ve Hükümet kendi pozisyonunu devlet erki ile özdeşleştirerek, "muhalefet"i olumsuzlayan ve muhalefet yapılmasını suç kategorisine sokan bir tutuma girmiştir.

Deprem konusundaki eleştirileri "devletin yıpratılması" ya da "surda gedik açma gayretleri" olarak tanımlayan, medyaya "çeki düzen verilmesinden" bahseden ve en önemlisi de hükümet etme biçimi eleştirildiği zaman, bunun karşısına devlet erki''nin kavramlarını çıkaran bir Hükümet var karşımızda. Bu öyle garip bir durum ki, koalisyonun küçük ortağı ANAP grubunda dile getirilen görüşler, bazı ANAP''lı bakanların yönelttiği eleştiriler kadar bile olmayan eleştiriler, Hükümet açısından susturulması gereken çabalar olarak tanımlanıyor ve gayrı meşru bir kategoriye ötelenmeye çalışılıyor.

Bütün bunlar tek bir noktayı işaret ediyor. Siyaset yapmayarak büyüyen ve koalisyon kurma şansını elde eden partilerin oluşturduğu Hükümet, hükümet etme şansını neden elde ettiğinin farkındadır ve siyasal alanın daraltılmasının, muhalefetin susturulmasının ve siyasetin işlevsizleşmesinin kendi yararına olduğunun bilincindedir. Siyasete yönelik eleştirileri devlet erki''yle karşı karşıya getirerek, el altından kendini devletle özdeşleştirmesi ve siyaset yapmadan hükümet etme çabalarını olumlayan bir tutuma bürünmesi bu yüzdendir. Düne kadar müteşekkir olduğu medyayı, bugün, tahrikçilikle suçlaması da bunun göstergesidir. Maalesef siyasetin ortada olmamasından dolayı işlemeyen devlet çarkının nelere mal olduğunun bu depremde görülmesine rağmen, sistemdeki yanlışlıkların faturası tarihe geçecek can kayıplarıyla ödenmesine rağmen sonuç değişmemektedir.


25 yıl önce
Medyayı tahrikçilikle suçlayan hükümet...
Dinde otorite/ merciiyye
Ulemanın görevi
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’