Ahbâru Mekke’yi, Mekke’yi konu alan ilk eser olması ve özellikle Kâbe ile ilgili en eski bilgileri ihtiva etmesi bakımından heyecanla okuduğumu hatırlıyorum. Son birkaç yıla kadar el-Ezrakî ile kitabından -Kâbe ile ilgili yeni çalışmalarda kaynak olarak gösterilmesi dışında- fazla söz edildiğini de görmedim.
Son birkaç yılda ise, özellikle kimi Oryantalistlerin, el-Ezrakî’nin Kâbe’nin iç direklerinde (ya da bir direğinde) “…Kucağında Hz. İsa olduğu halde Meryem’in altın yaldızlı sûreti”ne dair naklettiği bilgilerden ve karşı görüşlerden yola çıkarak, İslam’daki sûret yasağı konusunda şüphe üretmek maksadıyla yazdıkları metinlerin dilimize çevrilmesinden sonra, aynı minvalde yerli bir itirazın gerekçesi olarak gündeme sokulmaya çalışıldığını gördüm.
Aslında söz konusu sûret, Abdullah b. Zübeyr’in Kâbe’yi Hz. İbrâhim’in temellerini esas alarak yeniden yaptığı vakte kadar varlığını korumuş bile olsa, Hz. Peygamber’in Hz. Aişe’ye “Eğer senin kavminin zamanı küfre yakın olmasaydı Kabe’yi yıkar (…) Hz. İbrahim’in yaptığı ilk temel üzerine inşa ederdim.” buyurmalarıyla birlikte düşünüldüğünde tek başına bir problem oluşturmamaktadır. Yeter ki, mezkûr hadisteki “Senin kavminin küfre yakın olması” ibaresinin kullanılma nedenleri ve bilkuvve sonuçları doğru anlaşılsın.
Şimdi asıl konumuza dönelim:
Kimi kaynaklarda, Ahbâru Mekke’nin El-Ezrakî’nin dedesi Ahmed b. Muhammed’e ait olduğu, bir risaleye dönüşmesinin ise El-Ezrakî tarafından gerçekleştirildiği; sonradan yapılan ilaveler ve haşiyelerle hacimli bir kitap halini aldığı belirtilir. (Tarihte Müslümanlar, Mustafa Necati Barış imzalı Ezrakî maddesi, Otto Yayınları, Ankara 2020)
Ancak bunlar, Ahbâru Mekke’nin İslam tarihindeki ilk şehir kitabı değil, bilakis dünya tarihinde bir şehir hakkında yazılmış ilk kitap olmasına gölge düşürmez.
Çünkü El-Ezrakî’nin çağdaşları olarak nitelenebilecek olan İbn Hişâm’da (v. 218/833), Belâzürî’de (ö. 279/892-93) onunkine benzer bir bakış açısı yoktur. Diğer bir söyleyişle Ahbâru Mekke haricindeki eserlerde Mekke, Medine vd. şehirler siyer esaslı olarak nübüvvet, savaşlar, ibadet ve siyaset cihetinden ele alınırlar.
Oryantalistlerce pek gerekli görülmeyen, hatta bir şehir kitabında yer alması bakımından küçümsenen bu bahis, aynı zamanda mescit (din), medeniyet – medine ilişkisi konusunda İslamî zihniyetin tesisi bakımından, sonraki çalışmaları da belirleyecek nitelikte bir değere sahiptir. Diğer bir ifadeyle El-Ezrakî Ahbâru Mekke’siyle kendisinden sonraki Müslüman tarihçilere İslami ufuk çizmiş, sahih bir yol ve yöntem belirlemiştir.
Öte yandan söz konusu manayı Hac ibadetiyle tahkim ederek, bu ibadetin işaretlerini (Hacerülesved, makâm-ı İbrâhim, zemzem kuyusu, Safâ ile Merve, Mikat vd.) mekanları ve mahalleriyle -sınırlarıyla- çok detaylı olarak bildirmiş; kitabını Mekke’deki diğer ziyaret yerlerini anlatarak tamamlamıştır.
Ankara Okulu Yayınları’nca 2017’de yeniden basılan El-Ezrakî’nin Ahbâru Mekke’si, asıl zikrettiğimiz zihniyet esasında okunması elzem olan bir kitaptır.