|
İnsan, şeytan, ilk günah ve sonrası

İslâmî zihniyet planında sanatçıyı ve sanatını belirleyen önemli unsurlardan biri insan-şeytan ilişkisidir. Zira bu husus, insanın kendi nefsi nedeniyle kendine düşmanlığından sonra ikinci düşmanını tanımasına, dünya ve ahiret hayatını bu tanıma tarzına göre tanzimine sebeptir.

Öyle ki bu ilişki, başka inanışlarda insanın
günahkâr olarak doğma
fikrine sebep olmuş, İslam şeriatında ise bunun reddiyle önemli fark oluşmuş, insan nefsinin kendindeki iç kötülüğe karşı
savunma
, dış kötülüğe karşı
savaşma
çabası her fert için süreklileştirilmiştir.
Bu manada Kur’an’ın (Mushaf olarak) Allah’a kimi sıfatları üzerinden kulluk beyanıyla birlikte hamdin; O’ndan gazaba uğramışların ve sapmışlarınkinin değil, O’nun tarafından kendilerine lütuf ve ikramda bulunulmuş kimselerin yolunun talep edildiği
Fatiha
suresi ile başlayıp, şu mealdeki
Nas
suresi ile bitmesi büyük bir önem taşır:

“De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine,

İnsanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine),

İnsanların İlâhına.

O sinsi vesvesenin şerrinden,

O ki insanların göğüslerine (kötü düşünceler) fısıldar.

Gerek cinlerden, gerek insanlardan (olan bütün vesvesecilerin şerrinden Allah’a sığınırım!)”

Besmele ve Fatiha’dakiler dahil, mealleri verilen ayetlerde şeytana yüklenen kovulmuşluk, gazaba uğramışlık, sapmışlık, sinsilik, vesvesecilik, fısıldayıcılık, şerlilik… nitelikleri insan sebepli niteliklerdir.

Bu bilgilere esas detayların öğrenilmesi için okurlarımızı itikat imamımız
Mâturîdî
’nin
Te’vilâtü’l-Kur’ân
adlı eserinin tercümesiyle (Ensar Neşriyat),
Sahih-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarîh Tercümesi
ve Şerhi
’ndeki (DİB Yayınları) ilgili hadislere yönlendirerek, kendi konumuz bağlamında insan-şeytan ilişkisine dair şu hususların altını çizebiliriz:
Hz. Adem
’in (a.s.) Allah’ın kendisine ve eşine yasakladığı ağacın meyvesinden –ilahî huzurdan kovulduğuna bizzat tanık olduğu– şeytanın vaatlerine kanarak yemek suretiyle
takdir edilmiş yanlışı
(günahı) işlemesi, isimlerin de sahibi kılınmasına rağmen yanlışlığa dair bilgisinin henüz tecrübesine girmemesinden kaynaklanmış olabilir. Zira onun nefsi sahip olduğu imkanlarla yetinmekten çok
vaatlere yatkınlık
özelliğinde yaratılmıştır. Bu nedenle Âdem, cennetteki acıktırılmama, çıplak bırakılmama, susuzluk çekmeme ve sıcaktan bunalmama imkanlarına karşılık, Allah tarafından ona ve eşine düşmanlığı da kendisine bildirildiği halde şeytanın melek olma, cennette ebedi olarak kalma vaadine kanmıştır.
Zaten aldatmak için vaatte bulunma özelliğine sahip olan (Nisa 4/120) şeytanın vaatlerini Âdem ve eşi için cazip kılan şey ise, nefsinde yerleşik olan
mükemmeliyet
ve
ebediyet
nitelikleridir. Bu ilahî iki niteliğe sahip olma ihtimali onun arzusu ile bitişince, önce nefsinin diğer bir önemli niteliği olan
merakı
harekete geçmiş, sonra bu ondaki hırs ile sahiplenme duy(gus)unu tetikleyerek
asi
de olabilme karakterini ortaya çıkarmıştır.

Dolayısıyla, Allah’ın Âdem için söz konusu yanlışı yapmasında bir zorlama yoktur. Olan her şey fıtraten Adem’in nefsinde yerleşik olan ilgili niteliklerin kuvveden fiile çıkmasıyla vuku bulmuştur.

Deyim yerindeyse bu yanlışlık, nefsin iyilik ve kötülük özelliğini kendinde keşfedebilme sınavının ilk örneğidir ve Adem’in ilk fert olması itibariyle de kendi ferdiyetiyle sınırlıdır. Onun ilk yanlışı nedeniyle uğradığı gazap
özel
, yaratılması ve affedilmesi arasında yer alan bir gazabın iki rahmet içinde massedilmesi yönüyle
genel
dir; o halde ondan insana kalan şey, gazaba uğrama ve yanlışlık değil, Allah’ın rahmetidir.
Bu sebeple
İmam Gazzâlî
, rahmete mazhar olabilmek için nefis ve şeytan etkisiyle kalpteki kirlenmeye karşı sürekli olarak Allah’ı hatırda tutmayı önererek bunu kuyu mecazıyla şöyle izah etmiştir:

“Kalp kuyuya benzer. İçindeki kirli suyu temizlemek için suyu çekmek yetmez; oraya bol bol temiz su göndermek gerekir. Aklını fikrini şeytana takan adam, bir taraftan kuyunun pis suyunu boşaltırken diğer taraftan boşalttığını yine kuyuya akıtan adama benzer. (…) Basiretli insan ise yandaki kuyudan çektiği kirli suyun önüne set oluşturup kuyuya girmesini önlerken, diğer yandan kuyuya temiz su doldurur.”

Şeytan çok yaman, korkutucu ve bu dünyada bizimle birlikteliği sürekli olan bir düşmandır. Allah’ın koruması, O’na sığınmanın O’nun rahmetinin nedeni olması karşısında ise şeytanın hilesi/düzeni zayıftır.

İnsan önce kendi nefsinin kötülüklerinden ve bu kötülüklerin harekete geçmesine etki eden şeytanın şerrinden Allah’ın rızasını gözeterek ve O’nun yardımını talep ederek kurtulabilir.

#Hz. Adem
#Mâturîdî
#Sahih-i Buhârî
#Te’vilâtü’l-Kur’ân
#Fatiha
#İmam Gazzâlî
2 yıl önce
İnsan, şeytan, ilk günah ve sonrası
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle