|
Levha, yazı, lafız, kitap ve mana

Arapça’yı, üzerinde temellendiği harfler itibariyle -sanatı da etkileyecek şekilde- sır katına çıkaran nedir?

“Yazı ve tedvin âleminde ilk var olan Kalem ve Levha’dır” diyen İbnü’l-Arabî, bu ikisinin hakikatinin ulvî ve süflî, mana ve mahsus bütün varlıklara yayıldığını; Allah’ın bu ikisi sayesinde âlemdeki bilgiyi koruduğunu belirterek, bu görüşünü, Peygamber Efendimiz’in “Bilgiyi yazıyla kayda geçiriniz.” hadisiyle ve Allah Teala’nın Tevrat’ı kendi eliyle yazması hakkındaki bilgiyle destekler.

Peygamberimiz’in, kendisine inzal edilen ayetleri bizzat seçerek görevlendirdiği vahiy katiplerine yazdırdığını; yazdıklarını kendilerine okutarak, olası bir eksikliğe ya da fazlalığa müdahale edip düzelttiğini biliyoruz.

Tevrat’ın Allah tarafından yazılmış olmasını da İbn
Meymûn
’un şu açıklamasındaki gibi anlıyoruz:

“Tevrat metinlerinde bir şeyin varlığı için söz ve kelâm ifadeleri istiare olarak kullanılmıştır. ‘Bir söz ile var edildi’ denilen şeyler için ‘Tanrı’nın parmağının işi’ ifadesi kullanılmıştır. Yine ‘Tanrı’nın parmaklarıyla yazılan iki levha’ ifadesi, ‘Tanrı’nın kelâmı’ ifadesiyle aynıdır. Benzer şekilde ‘Tanrı’nın kelâmı ifadesi de ‘Tanrı’nın iradesi ve meşiyeti ile yazılan levha’ ifadesi ile aynı anlamdadır.” (Delâletu’l-Hâirîn)

İbnü’l-Arabî, “Değerli yazıcılar vardır; onlar yapmakta olduklarınızı bilir.” (İnfitar, 82:11-12); “Kitap ortaya konmuştur: Suçluların, orada yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. ‘Vay halimize! derler, bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın hepsini) sayıp dökmüş!’ Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf 18:49); “Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. Biz her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i mahfuz’da) sayıp yazmışızdır.” (Yasin, 36:12); “Şüphesiz bu korunmuş bir kitapta bulunan değerli bir Kur’an’dır.” (Vakıa, 56:77-78); “Hayır! Şüphesiz bunlar (ayetler) değerli ve güvenilir katiplerin elleriyle (yazılıp) tertemiz kılınmış, yüce makamlara kaldırılmış mukaddes sahifelerde (yazılı) bir öğüttür; dileyen ondan (Kur’an’dan) öğüt alır.” (Abese, 80:11-16) mealindeki ayetleri naklettikten sonra, şunları kaydeder:

“Ketebe (yazmak), eklemek demektir. Bundan hareketle ‘ketibe’ askerlerin birbirlerine eklenmesi nedeniyle böyle isimlendirildi. Çiftlerin birbirine eklenmesiyle, manalarda ve cisimlerde birleşme gerçekleşerek dışta sonuç ve ürün ortaya çıkar. Kim adına bu özel ekleme korunursa, bu ekleme kendisine sahip olmadığı bilgiler kazandırır. Kim bu özel ve sınırlı eklemeyi korumazsa, bir sonuç elde edemez ve onun sözü faydasızdır.”

Yine İbnü’l-Arabî’nin
, Hz. Musa
’ya atfen naklettiği “Rabbim bana bir şey söyledi, ben onu iki (şekilde) anladım” sözünü de zikrederek, Levh-i mahfuz, Levha, Kelâm, İlahi lâfız, Kitap ve mana terimlerinin ilişkileri esasında, bizim tabi olduğumuz yazı ve tedvin âlemi bakımından, lafza ve levhaya işlenen İlahi Kelâm’ın, mana yönünden bunlara sığmasının mümkün olmadığını belirtiriz.

Muhtelif manaları hıfz edebilen lafza sahip olmaları nedeniyledir ki, Rabbimiz Tevrad’ı İsrailoğulları’nın, Kur’an’ı da İsmailoğulları’nın dillerinde vermiştir. Dolayısıyla, Samilik’te müşterek olan bu iki dil, ancak iki mukaddes kitap yoluyla değerli hale gelmiştir.

Arapça’yı konu edinerek, yazımızın girişindeki sorumuzun cevabını aradığımıza göre, Kur’an’ın Arapçayı değerli kıldığını tekrar belirtip, Kur’an lafzında en doğru manaya erişme arayışının Arapça’yı sırlı hale getirdiğini ifade edebiliriz.

Arapçaya hakimiyeti, manaya hakimiyet olarak gören İbn Âşûr, bu bağlamda şunları söylemektedir:

“Kur’an, Arapça olarak indirilmiş bir Kelâmdır. Bu itibarla, Arap dili ve kaideleri, Kur’an’ın manalarını anlayabilmenin yoludur. Özellikle de Arap diline ve bu dilin yapısına/salikasına sahip olmayanlar, bu kaideleri bilmeksizin hata yapar ve yanlışa düşer. Bizim burada ‘Arap dili ve kaideleri’ ifademizden kastımız, Arap dilini ilgilendiren ilimlerin tümüdür. Bu ilimler: Sarf, Nahiv, Meânî ve Beyân’dır. Bunların ötesinde öğrenilmesi gereken bir başka ilim de, kendilerine tabi olunan Arapların dilleri açısından kullandıkları dile bağlı kullanımlardır. Örneğin hitabelerde, şiirlerde ve belagat ehli sanatlarının kullanımlarındaki üsluplar mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.” (Tefsire Giriş)

O halde, sır yönünden en doğru manayı verme arayışı olarak Tefsir ilmi böyle konumlandırılırken, hat nasıl konumlandırılabilir?

#Levha
#Yazı
#Lafız
#Kitap
#Mana
3 yıl önce
Levha, yazı, lafız, kitap ve mana
İkiyüzlülük
Muhafazakâr ve demokrat kimliğin yeniden inşası…
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi