|
Medeniyetçilik ve İslâmcılık
Önceki yazımı, “Tanpınar’a gelince” diyerek bitirmiştim.
Sezai Karakoç
’un “Bozgunda bir fetih düşü” kuran adam olarak nitelediği
Yahya Kemal
’in, önceki yazımızda ana hatlarıyla zikrettiğimiz medeniyet anlayışında Avrupa medeniyetiyle ilgi ve ilişki düzeyini belirlemek oldukça zordur, çünkü mesele benzer birçok konuda olduğu gibi cesaretli bir hüküm vermeye dayanınca Yahya Kemal’i orada bulmak zorlaşır.
Yahya Kemal’in öğrencisi
Tanpınar
’ın (v. 1962) bu konudaki duruşu hocasınınkinden çok daha nettir. Onun, bugüne kadar aynı muhteva ve yetkinlikte bir benzeri yazılmamış olan
On Dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi
söz konusu duruşu hakkında tek başına delil olarak kullanılabilecek bir ibret levhasıdır. (Dergâh Yayınları, İstanbul 2012)
Yine bu bağlamda
Orhan Okay’
ın Tanpınar’la ilgili kitabındaki
Ankara’da Çok Cezerî Bir Garpçı ve Politika Batağında Bir Şair
başlıklı metinlerine de başvurulabilir. (Dergâh Yayınları, İstanbul 2010)
Hemen her cihetten
Garplılaşarak
medenileşmenin bir zaruret olduğuna inanan Tanpınar, muhtemelen bu gidişatı sekteye uğratanlar olarak gördüğü
Menderes
ve arkadaşlarına karşı duyduğu derin kinini 1960 yılı günlüklerinde kesin bir dille ifade etmiştir.

Tanpınar’ın medeniyetçilik tahtında Yahya Kemal’den farkı, tarihî yapılarla ve kitâbî eserlerle ilgili hissiyatını, ifade ettiği an ve zeminde sabit tutmaktır; başka bir an ve zeminde eyleme dönüşme ihtimaline ket vurmaktır.

Örneğin, üniversite yolundaki sultan kabirlerinden geçerken, onların ruhlarına kazara bir Fatiha okumuşsa, bu okuyuşunu o an ve o kabirlerle sınırlandırmaya, hayatının diğer anlarına ve alanlarına yaymamaya özen göstermiştir. Onun camilerle, türbelerle, tekkelerle ilişkisini daha iyi değerlendirmek isteyenler, Mustafa Kutlu’nun son derece etkili kısa tespitlerine başvurabilirler.

Bu yanlarıyla Tanpınar’ın medeniyetçiliği laikçi bir medeniyetçiliktir. Din ve din kültürü ferdî planda kalmalı, hissiyatı aşmamalı, Avrupaî yeni hayata yansıtılmamalıdır.

Kendi zamanımızdan baktığımızda
Sezai Karakoç
ve
İsmet Öze
l
’in şair ve münevver kimlikleriyle Tanpınarvâri medeniyetçilikten şiddetle uzak durdukları kadar, medeniyet kavramını kullanma konusunda da,
Filibeli Ahmed Hilmi ve Mehmet Akif
çizgisine çok uzak olmaksızın temkinli davrandıklarını görürüz.

Tanpınar’ın vefat yılına göre, Müslüman münevverlerin medeniyet muhasebeleriyle ve Sağcılık fikriyatı içinde yaşayan medeniyetçilik ideolojisiyle geçen bir yarım asırdan sonra nereye evrildiklerine gelince…

Henüz ilgili pratikleri tamamlanmamış olan bu yakın zaman tarihini doğru değerlendirebilmek için, FETÖ bağlantılı köşe yazarlarının planlı olarak 2012 yılında
İslamlığın ölümüyle
ilgili başlattıkları tartışmaya tekrar bakmamız gerekir.

Aslında, söz konusu tartışma kendi doğallığıyla başlatılmadığı ve sahiden doğruyu aramak yerine, FETÖ’den alınmış bir talimatın yürürlüğe koyulmasından ibaret olduğu için fikrî bir kıymete sahip bulunmamaktadır.

Yine de ilgili tartışmanın öncelikle AK Partili seçmenler arasında fitne üretme maksadı unutulmaksızın, İslamcılıktaki değişim, farklılaşma, muhafazakarlaşma ve hatta medeniyetçilik ideolojisini üstlenme iddiaları yeniden değerlendirilebilir.

Uzlaşma esasıyla toplumun tamamını kuşatacak köklü, yaygın bir değişim ve gelişme vaadiyle 2002 yılında iktidar olan AK Parti’nin bu vaadine uygun moral bir hareketi de başlatması gerekiyordu.

Bu moral hareket, öncelikle uzlaşmayı gerektirdiği için, toplumun çok büyük bir kesiminin dahil olacağı İslam ve Türk vurgulu şanlı medeniyet ve buna tabi olarak erişilebileceği öngörülen muasır medeniyet söylemiyle başlatıldı.

Bu yönelimin tam adı,
dindar muhafazakarlık
tan başka bir şey değildi ki bu da Sağcılığın uhdesindeki
medeniyetçiliğin
aynı zamanda AK Parti seçmeni olan İslamcılar tarafından da devralınması demekti.

Konunun asıl düğümü buradaydı ve o düğüm hâlen çözülmeyi bekliyor.

*

Sözlüklerle medeniyetçilik konusunda yazdığım son dört yazının üçüncüsünü yazdığımda, bu konulara değerli ilgisi herkesin malumu olan
Mustafa Kutlu
ağabey, Milat gazetesinin dış politika yazarı sevgili
Mehmet Beyhan
aracılığıyla, bana medeniyet kelimesinin izinin çok çok iyi sürüldüğü hazine değerinde bir makaleyi iletti. Köşe yazısının sıkleti ve konumun sabitlenmiş sınırları nedeniyle, bu değerli makaleden yararlanmam mümkün olmadıysa da bilgisini iletebilmekten çok memnun olacağım:
Tuncer Baykara
, Bir Kelime-Istılah ve Zihniyet Olarak ‘Medeniyet’in Türkiye’ye Girişi, Hareket dergisi, Mart 1982.
#Tuncer Baykar
#Mehmet Beyhan
#Mustafa Kutlu
#Filibeli Ahmed Hilmi
#Sezai Karakoç
2 yıl önce
Medeniyetçilik ve İslâmcılık
Ertelenmiş galibiyet
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!