|
Mehmet Akif ve devletlilik
Önceki yazımızda
Hüccetullâhi’l-Baliğa
’sından devlet yönetimi konusundaki görüşlerinin bir kısmını naklettiğimiz
Şah Veliyullah Dihlevî
, toplumsal hayatta zararlı muamelelerin engellenmesi; husumetlerin önlenmesiyle bunların sebeplerinin ortadan kaldırılması; gündelik ihtiyaçların giderilmesi ve gelirlerin paylaştırılması; yırtıcı hayvanlarla, zararlı haşerâtla mücadele edilmesi; yerüstü - yeraltı kaynaklarının doğru kullandırılması; zanaatkârların çalışma şartlarının iyileştirilmesi; yabancı ziyaretçilere iyi davranılması… gibi hususları ilgili yönetime dahil ederek, şu iki şeyi kendi zamanında mülklerin (devletlerin) harap olma sebebi olarak görmüştür:
“1.
Devlet hazinesine üşüşmek:
Hazinede hakları bulunan askerler ve ilim adamlarının, ya da yöneticilerin ihsanda buluna geldikleri zahit ve şairlerin veyahut da dilenciliği âdet haline getirenlerin geçimlerini devlet hazinesinden karşılamayı itiyat haline getirmiş olmaları. Bunların asıl amaçları, bir yarar sağlamaksızın geçimlerini çıkarmak, kadro işgal etmektir. Gün be gün sayıları kabaran bu sınıf, giderek şehir hayatını zehir etmeye ve halk üzerine bir yük olmaya başlarlar.”
2.
Ağır vergilerin konulması:
Ziraatçılar, tüccarlar ve çeşitli meslek erbabı üzerine konulan ağır vergilerle gönüllü icra edilen bu faaliyetlerin zamanla altından kalkılmaz bir yük haline gelmesi onların kökünün kazınması sonucunu doğurur veya güçlü kuvvetli kimseler vergi kaçırmaya başlar ya da isyana kalkışır. Oysaki, şehri mamur edecek şey, mükelleflere fazla yük getirmeyen bir vergi sisteminin olması, asayişi sağlayacak kadar da güvenlik görevlisinin bulundurulmasıdır. Zamanımız insanları, bu ince nokta üzerinde düşünmelidirler. Allah’u a’lem!”
Mehmet Akif
’in devlet anlayışını öğrenmek maksadıyla, onun zamanının alim, mütefekkir ve münevverlerinin devlet anlayışlarına başvurmak esasında
Elmalıl
ı
’nın da tercüme etmiş olması bakımından Dihlevî’den yaptığımız bu alıntıya yaslanarak şu hükme ulaşabiliriz:
Mehmet Akif dahil bizim büyüklerimiz, devlet konusunda ilk örneklerini
Machiavelli
(ö. 1527) ile
Hobbes
’da (ö. 1679) gördüğümüz sistemli bir anlayışa sahip değillerdir.
Ancak bu onların tefekkür hanesine peşinen yazılabilecek bir
eksiklik
de değildir.
Zira
Machiavelli
ile
Hobbes
’un yer aldıkları (Kilise tahakkümündeki) toplumsal yapıyla, büyüklerimizin tabi oldukları toplumsal yapı aynı nitelikte değildir. Onlar için hiçbir devirde devletsizlik (cami ve mülk ayrımı) söz konusu olmamıştır ki,
devletin ne’liği
üzerine ayrıca -özel olarak- zihin yorsunlar.
Velev ki devletin olmadığı zamanda bile
Kur’an
onlara devlet olmuş ve tıpkı tüm zamanlar için geçerli olan Kur’an hükümlerinin ferdi planda doğru uygulanma çabası, içinde yer alınan devletteki yönetim (siyaset) sistemini sürekli olarak murakabe edilmeyi de beraberinde getirmiştir.

Bu sebeple büyüklerimiz devletten söz ederlerken aynı zamanda siyasetten ya da siyasetten söz ederlerken devletten söz etmeyi bir usul haline getirmişlerdir.

Nitekim, toplumsal yaşayışı
Mukaddime
’de ilk defa
Sünnetullah
esasında sistemli bir şekilde inceleyen
İbn Haldun
da,
İslamî dilde, zihniyet, bakış ve yorumda sabit olduğu halde
şu ayrımı gözetme gereği duymuştur:
“Bizim burada mülk ve saltanatla ilgili vazife, makam ve rütbelerden (devlet hiyerarşisi, makamlar, memuriyetler ve payelerden) bahsetmemiz, sadece umranın tabiatının ve beşerî varlığın icabı itibariyledir. Yoksa ona (mülk ve melike) has olan şer›î hükümlerden bahsedecek değiliz. Zira bu kitabımızın gayesi, meseleyi o şekilde ele almak değildir. Şu halde biz mülk ve hükümdarlarla ilgili şer’î hükümleri tafsilatıyla izah etme ihtiyacını duymuyoruz. Ayrıca bu gibi hususlar meselâ büyük fıkıh âlimlerinden
Ebu Hasan Mâverdi
ve daha başkalarının yazdıkları
Ahkâmu’s- ulfaniye
isimli eserlerinde mükemmel bir şekilde izah edilmiştir. (…) Biz sadece (…) insanlığın mevcudiyeti itibariyle umranın kendine has olan tabiatının icap ettirdiği şekilde bu meseleden bahsedeceğiz. Muvaffak kılan Allah’tır.” (Trc.: Süleyman Uludağ, Dergâh Yayınları, 2014)
Güçlü Müslüman otoriteler sayesinde ve bu olmadığında bile Kur’an yoluyla duyguda ve pratikte kendilerini sürekli olarak bir devlete nispet edebilen büyüklerimiz, devleti koruma ve kollamada yani
hamiyet
esasında sabit olmuşlar ancak sistemden kaynaklanan problemler nedeniyle devlete değil muktedirlere (siyasîlere) karşı muhalefet etmeyi seçmişlerdir.

Mehmet Akif’in devraldığı anlayış da budur ancak önemli kimi nedenlere bağlı olarak sadece bundan ibaret değildir.

#Mehmet Akif Ersoy
#Devlet
#Machiavelli
#Hobbes
#Elmalılı
1 yıl önce
Mehmet Akif ve devletlilik
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi
Faz-2: Washington’un bölme operasyonuna Ankara yanıtı
İsmailağa’ya değil, Türkiye’ye operasyon