|
Mimar Tanyeli, Sultan Fatih’in çarşıyı denetlemesini nasıl okurdu?
Önceki yazımda mimar, profesör ve bu ikisi nedeniyle zaten aydın olan
Uğur Tanyeli
’nin New York Central parktan çekilmiş bir fotoğraftaki sefil kulübelerin yıkılış haberiyle (1932), Osmanlı’da yoksullar görmesin diyen çarşıdan fileyle değil kapalı hasır sepetle yiyecek taşınmasına dair bir rivayeti nasıl karşılaştırdığını kendi kelimeleriyle nakletmiştim.

Tanyeli’nin bu bahsi tamamlayan son cümlelerini de ileterek, bu karşılaştırmasındaki kimi tuhaflıkları tespit edelim.

Verdiği iki örneği şu cümlelerle bağlıyor Tanyeli:

“Sokağın olumsuzlukları gözden saklamayı eksen alarak tarif edilmesini öneren ve bunu doğruluk normu olarak sunan yaklaşım nasıl bir kamusallık tahayyül eder? Şunu düşlemektedir aslında: Her özne kamusal mekândan olabildiğince hızlı bir biçimde görünmezlik kazanacağı özel mekânına kaçmalıdır. Yapıp ettikleri bir yana, onun parasal imkânlarına gıpta edilmesi bile çok tehlikelidir. Bu ihtimal, ancak kamusal mekânda her türlü görünme imkânı, hatta rastlantısı bile bertaraf edilerek giderilebilir.” (Yıkarak Yapmak - Anarşist Bir Mimarlık Kuramı İçin Altlık, İstanbul 2017)

Tanyeli’nin, ilettiği fotoğraf destekli haberden açıkça görülen
tahakküme
, kamusallık gerekçesiyle hayranlık duyup; “cennet Osmanlı” ile ilgili rivayetteki
teşhirci tahakküm
ün geriye itilmesi yoluyla açık hale getirilen
mahremiyet
/ ahlakî tutum karşısında
dizlerini dövmesi
ni neyle açıklayabiliriz?
Elbette ki önce
mantıksızlık
la açıklayabiliriz. Zira zıtların zıtlıkları, benzerlerin benzerlikleri yoluyla karşılaştırılarak ayrıma ya da bir farkla tabi tutulmaları mantığın basit kurallarından biridir. Mezkûr iki nakilde ise ne zıtlık vardır ne de benzerlik! Keyfi bir yakıştırmadan, buluşturmadan öte bir şey yoktur.
İkinci olarak, Cumhuriyet aydınlarının kutsalı olan
bilimsel
liğin çanına ot tıkanmasıyla açıklayabiliriz. Şöyle ki, biri malum, diğeri meşkuk; ilki belgeli diğeri belgesiz, biri gazete haberi, diğeri
sarı çizmeli Mehmet ağa rivayetli
olmakla birbirlerinden çok uzakta olan ve yapıları gereği mukayese kabul etmeyecek iki durumu karşılaştırmak bilimselliği ayağa düşürmekle ancak mümkün olabilir.
Üçüncü olarak
tarih
nosyonu
ndan habersizlikle açıklayabiliriz. Zira yakın tarihteki bir olayı,
fî tarihi
nden beri nakledile gelen, tanığı ve râvisi belirsiz bir olayla denkleştirmeye çalışmak, binli yıllarda fil ile seyahat eden birini, uçak kullanmamakla itham etmeye kalkışmaktan farksızdır.

Dördüncü olarak, hemen her Cumhuriyet aydının, mürekkep yalamış olmak bakımından salt kendisine layık gördüğü aşırı yorum yetkisiyle açıklayabiliriz. Çünkü yukarıdaki delillerle saçmalığını tespit ettiğimiz o yorumu, altı yüz küsur yıl cihana hükmetmiş bir İmparatorluğu bir kalemde suçlamanın nesnesi haline getirmeyi mazur gösterecek hiçbir aklî neden yoktur.

Pîr’i pire, hortlak’ı hür talâk
… olarak okuyanlarından, Şenliknâme’yi soldan sağa tertip etmeye kalkışan fakülte dekanlarına kadar onlarca aydının makbul sayıldıkları şu kültür ortamında Tanyeli aydınından başka ne beklenebilirdi ki?

Mesela Tanyeli, yukarıdaki rivayetten sonra, Fatih Sultan Mehmet’in tebdil-i kıyafet yaptığı çarşı denetimi hakkındaki rivayeti konu edinecek olsaydı…

Bilmeyenler için hatırlatalım, o rivayet ana hatlarıyla şöyledir:

Fatih, tebdil-i kıyafet çarşı esnafını denetlemeye çıkar. Dükkanlardan birinden birkaç şey aldıktan sonra, bir de pirinç ister. Dükkân sahibi “Ağam, pirinci de komşu dükkandan alsanız, o daha siftah yapmadı” diyerek onu komşusuna yönlendirir.

Tanyeli, çok büyük bir ihtimalle bu rivayet üzerinden önce Fatih’in kendi esnafına güvenmeyen
paranoyak
bir
padişah
olduğunu ilan eder, ardından müşterisini komşusuna yönlendiren esnafı da
aptal
olarak niteleyip, hem Fatih’i hem de onu ilgili malzemeyi pazarcı torbasına doldurarak
nimeti saklayan
lar nobranlar, yoksuldan mal kaçıran pre-kapitalist mahluklar olarak
bilimsel bir hafiyeliğin
konusu yapardı.
Bunlardan hareketle Cumhuriyet aydınının (lütfen bunları aynı devrin münevverleriyle karıştırmayalım) mantık ilminden yoksun, bilimsellikten bîhaber, aşırı yorum şehvetiyle sarhoş olmaları bakımından
bozuk bakışın mimarlığı
na memur olduklarını söylemek, asla bir itham değildir bilakis yanlış, illetli, virüslü de olsa bir hakkın teslim edilmesidir.

O halde Tanyeli’nin de temsil ettiği bozuk bakışın mimarlığından maksat nedir?

Konu edindiğimiz örnek üzerinden bakıldığında bunun öncelikle millet, tarih ve kültür düşmanlığından başka bir maksadının olmayacağı aşikardır.

#Uğur Tanyeli
#Fatih Sultan Mehmet
#Aydın
1 yıl önce
Mimar Tanyeli, Sultan Fatih’in çarşıyı denetlemesini nasıl okurdu?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle