“İslamiyet’in ilk döneminde ma’kılî yazıyı elle yazmanın zorluğu karşısında, köşeleri yuvarlamak ve yazıya yuvarlak bölümler eklemek gereği ortaya çıkmış ve
adı verilen yeni bir yazı doğmuştur.
bu yazıyı ıslah ederek (iyileştirerek) güzelleştirmiştir. Bu hatla mushaf yazma işi,
döneminde Kûfe şehrinin kuruluşuna değin sürdürülmüştür. Bu dönemde İslamiyet hızla yayılmakta ve Müslümanlığı kabul eden toplumlar için çok sayıda mushafa gereksinme duyulmaktadır. Bu nedenle ülkenin en iyi hattatları Kûfe’de kurulan bir merkezde toplanarak, (...) çok sayıda mushaf yazılmaya başlanmış ve zaman içinde mensup yazı estetiğinde de gelişim ve ilerleme kaydedilmiştir. Bu mushaflar yeni Müslüman olan yörelere gönderildikçe, bu yeni yazı ‘Kûfe yazısı’ anlamında
diye anılır olmuştur. Zamanla kûfînin de anıt yazısı olarak kullanılmaya başlanan çeşitleri türemiş ve yayılmıştır. Üstelik ma’kılî ve kûfî yazıların sanatsal özellikleri ile yazma ve yapma farkları dikkate alınmaksızın, hepsi kûfî olarak tanınır ve tanıtılır olmuştur. Bu nedenledir ki, kimi kaynaklarda ma’kılî yazıya –yanlış olarak-
denilmektedir. Ma’kılî yazı kûfî yazının temelini oluşturur ve onun, kendisinden çok sonra ortaya çıkan kûfînin bir türüymüş gibi adlandırılması hoş görülemez.”