|
Turgut Cansever"e rahmet

Merhum Turgut Cansever''in "Mekanın Peşinde - Selçuk ve Osmanlı Sanatında Sütun Başlıkları" adlı doktora tezi ile (ki, Faruk Deniz tarafından yayına hazırlanmıştır), daha önce bir banka tarafından yayınlanan "Mimar Sinan"ı Klasik Yayınları tarafından basıldı.

Cansever''in vefatını izleyen günlerde Halil İbrahim Düzenli''nin sanatkarane bir bakış ve hep özlemini duyduğumuz bir bilim adamı dikkatiyle yazdığı "İnşa ve İdrak - Turgut Cansever Mimarlığının İki Düzlemi" adlı kitabın da Klasik''çe okura sunulması, "Turgut Cansever Kitaplığı"nın bu yayınevinin sorumluluklarını müdrik ve titiz yöneticilerince gerçekleştirileceği umudunu doğurmuştu bende zaten.

Klasik dışında bizim piyasada sadece İnsan Yayınları''nın gerçekleştirebileceği bu proje için Klasik yöneticilerine şimdiden teşekkür etmeliyim.

Turgut Cansever, vefatına ilişkin haberlerde bir klişe olarak kullanılan, sonrasında da onu fazla tanımamakla birlikte değerine inananların bir sakız gibi ağızlarında çiğnemeye başladıkları "Bilge Mimar" tanımlamasını aşan bir değere sahip.

Örneğin, sadece eleştiriyle ilgilenen biri olarak benim için Cansever, mimarî bilgiyi, felsefî dil içinde yeniden üreten ilk "yerli" isimdir; yeni sanat telakkisi üstüne düşünme zorunluluğunu ortaya koyanların ve bunun eşiğini (yöntemini) işaretleyenlerin önünde yer alır.

Cansever''den sonra mimarların, plastik sanatçıların ve özellikle sanat / edebiyat eleştirisiyle uğraşanların, onun düşüncelerine başvurmaksızın ve onun adını anmaksızın cümle kurmaları bence neredeyse imkansızdır.

Canesever, ilk hocalarından biri olan Ernst Diez''in (1978-1961) kullandığı "Genetik estetik" kavramına hayat kazandırmıştır. Ki, bu kavram geleneğe tam olarak nüfuz edemeyip, modern''e de akidevî nedenlerle teslim olamadıklarından sanat ve yorumu konusunda arasatta kalanların, doğru düşünce üretimini tek başına tetiklemeye yetecek bir kavramdır.

Cansever''in mesleğine ilişkin metinlerinin çok büyük bir bölümü, "genetik estetik"i temellendiredururken, benim ya da bir başka eleştirmenin yazılarını sadece Benjamin, Karatani, Wittgenstein vd. düşünceleri üstüne kurmaları bir özentinin göstergesi olmanın de ötesinde anılsa anılsa bir zibidilik eğilimi olarak anılacaktır.

Cansever, sanat planında Batı''da bilinen ama bizde bilinmeyen bir gerçeğin münâdîsidir: Sanat mimari, şiir ve müzikten ibarettir. Resim ve nesir sanatları başta olmak üzere diğer sanat türleri bunlardan doğmuştur. Dolayısıyla, çalışmalarında mimari, şiir ve müziği ıskalayan bir sanatçı ve bir eleştirmen kendisini eğlendirmek için çayda çıra oynayan bir yarım-akıllı olmaktan öteye gidemeyecektir.

"Odaklanmış görme, dünyayla karşılaşmamızı sağlar; çevrel görme ise bizi dünyanın teniyle sarmalar. Görmenin hegemonyasını eleştirmenin yanısıra görmenin bizzat özünü de yeniden değerlendirmemiz gerekiyor" diyen Juhani Pallasmaa''nın "hegemonik", "narsistik" ve "nihilistik" göz için başlattığı isyanın ve ürettiği soruların temelleri ve cevapları Turgut Cansever düşüncesinde yer alır.

Peripheral (çevrel) bakış Doğu''nun bakışıdır çünkü. Kibir mimarisinin ürettiği yabacılaşmayı, zamandan mekandan kopukluğu ve yalnızlığı telafi edecek yegane bakıştır. Bu bakışın izinde bir ömür tüketen Cansever''in metinleri bizim öz-be-öz ve yitik mirasımızın ürünüdür.

Biz, Batılıların feryat korosuna katılmak istemiyorsak, ancak bu mirasla "genetik estetik"i yeniden düşünebilir ve dünden bugüne sanatımızı / edebiyatımızı yeniden yorumlayabiliriz.

"Geleneğin ihyası" şeklindeki romantik söyleyişleri aşarak, ancak genlerimizde yerleşik olan gelenekle "yeni" olanı üretebileceğimizi idrak etmemiz gerekir. Ancak bu idrak sayesinde gelenek ve modern çelişkisinden kurtulurak "kendi" zamanımızın sanatını, eleştirisini "kendi yenimiz" olarak var edebiliriz.

Pallasmaa demiştim. Onun, "Tenin Gözleri – Mimarlık ve Duyarlık" adlı bir kitabının yakın zamanda Yem Yayınları arasından çıktığını bildirerek ve Turgut Cansever''e gani gani rahmet dileyerek bitiriyorum bu yazımı.

il y a 13 ans
Turgut Cansever"e rahmet
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…
İslâmcılık, milliyetçilik ve tam bağımsızlık