|
Ah ebru, vah ebru

Beni muahaze etmesine her zaman açık ve alışık olduğum arkadaşım, bu kez geçen haftaki yazımla ilgili aradı; mutlu azınlığın üfürükten ucube resim sergileri üstüne yazıp da ebru sergileri üstüne yazmamam konusunda sitem etti.

Şimdi söyleyebilirim: Haklarında susmayı tercih ettiğim 5 sergiden biri ebru sergisiydi.

Ebru sergilerine mesafem, merhum Ahmet Yüksel Özemre''nin (ki, Rabbim onu Efendimiz''e komşu kılsın), ağır bir taş gibi yerine oturan şu eleştirisiyle yakından ilgilidir:

“Ebrû tavassufî bir zevkle icrâ edilmesi gereken, yalnızca el becerisine değil fakat 1)tefekküre ve 2)murâkabeye de dayanan bir san''at iken, Türkiye genelinde gitgide sekülerlermiş ve bu yüzden nasîbi olmayan kimselerin de icrâ ettikleri bir zenaat derekesine düşürülmüştür. Bunun sonucu olarak bu san''atın âdâbında da genel bir tereddi yaşanmaktadır. Bir ebrû heveslisinin bu san''atın inceliklerine hâkim olabilmesi için farklı ebrûlardan en az 4000 ilâ 5000 adet ebrû üretmesi gerekir. Fakat yeni yetme ebrûcuların, açtıkları 4-5 haftalık bir kurs sonunda, hayatında henüz daha 400 ebrû bile üretmemiş kimselere tantanalı merâsimlerle ''Ebrû İcâzetnâmesi'' verildiği gözlenmiştir. Bu durum tekkelerin kapanmasına takaddum eden tereddi döneminde bazı şeyhlerin birkaç mecidiye karşılığı birçok kimseye ''Şeyhlik İcâzeti'' vermelerini andırmıyor mu?” (Hikmet Barutçugil ile Mustafa Özdamar, “Battaldan Baruta Ebruvan, Ebristan Yayınları, İstanbul 2008)

Hikmet Barutçugil''in de teyit ettiği bu eleştiriler (bkz.: Suyun Renklerle Dansı, İSKİ Yayınları, İstanbul 2000) bugün için de (hatta bugün daha da fazla) geçerlidir.

Mesele klasik ebru sanatındaki değişmeler, yeni arayışlar, figüratif olanla non-figüratif olanın çatışması değil...

Mesele, -Barutçugil''in kelimeleriyle- boyayı suyun üstünde yüzdürmeyi ebru sanatı zanneden zenaatçi şımarıkların olgunlaşmamış çalışmalarını kurumalarını bile beklemeden ve yüzleri kızarmadan görücüye çıkarmalarıdır.

Mesele, ununu eleyip eleğini duvara asmış ev hanımlarının, ders yükleri hafif üniversite öğrencilerinin, işi tıkırında giden memur kızların, emekliliğin keyfini süren tombiş amcaların, burjuvalıklarını sanat yoluyla pekiştirmek isteyen twit-ablaların boş zamanlarını su, boya ve kağıtla oynayarak değerlendirme düşkünlüğüdür...

Ve bunların ellerine üç beş haftalık kurstan sonra ebruzen''lik sertifikasını tutuşturan sorumsuzlardır...

Süheyl Ünver, Necmeddin Okyay, Sami Okyay, Sacid Okyay, Mustafa Düzgünman, Ali Alparslan, Niyazi Sayın, Uğur Derman, Fuat Başar, Alparslan Babaoğlu, Hikmet Barutçugil, Yılmaz Eneş, Sabri Mandıracı, Peyami Gürel ve Timuçin Tanarslan''ın... mirasını, ruhunu, emeğini, zahmetini, sergiden sergiye koşturarak bozuk para misali harcamaya kalkışanlardır...

Mevlana''yı ve gül''ü zenaatlarına iğreti bir yamalık gibi yapıştıranlardır...

Mevlana ile “mezhep genişliğini”, gül ile sevgi istirmarını makulleştirmeye çalışanlardır...

Gerçekle hakikatin, minyatürle edebiyatın, hat ile meşkin, sarmal olanla hudutsuz olanın, zikirle müziğin, kelimeyle figürün, uzamla rengin, nazar etmekle göstermenin ve görünmenin... ebru sanatı ile ilişkisini bilmemekle kalmayıp, bunu bilmediklerini de bilemeyecek kadar cehalet içinde yüzenlerdir...

Eleştirildiklerinde, “ama biz bu sergiyi açarken ne kadar zahmet çektik” deme pişkinliğiyle, organizasyon çabasını sanat eyleminin önüne alacak kadar kapitalistleştiklerini bile farkedemeyenlerdir...

Siz benim yerimde olsanız bunların açtıkları sergiler karşısında üzülerek, dövünerek, kahrederek susmayı seçmez misiniz?

Yerli bir ressamın Goya, Van Gogh, Dali... “gibi” resim yapmasının Batı nazarında hiçbir karşılığı yoktur. Bu yüzden onların İslam sanatlarından beslenerek yeni şeyler yapmaya çalışmaları doğaldır. Bizim de İslam sanatlarının Batı sanatından farkını söylemiz, bir yağmaya, bir sömürüye engel olmaya çalışmamız doğaldır.

“Geleneksel el sanatları” gibi saçma-sapan bir tanıma sığınarak “bizden” sayılma rahatlığı içinde kabul gördüklerini sananların ortaya koydukları farksızlığa, yağmaya, sömürüye, idraksizliğe karşı ne diyebiliriz peki?

Frenk kağıdı kullanmakla, frenkleşme arasında bir fark görmeyenlere karşı susmaktan başka ne gelir elimizden?

13 yıl önce
Ah ebru, vah ebru
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle