|
Ekrem Demirli"nin Fusûs çevirisi

Muhyiddin İbnü''l-Arabî''nin batıni ve zahiri ilimlerle uğraşanlar üzerindeki derin etkisi bilinen bir şeydir. Mevlânâ, Şebüsterî, el-Irakî, el-Cîlî, en-Nesefî, Kâşânî, el- Kayserî, Molla Câmî vb. bir çok irfan sahibinin eserleri Arabî düşüncelerinin etkisinde yazılmış ve okunmuşlardır. Nitekim günümüzde bile Arabî etkisinden yalıtılmış bir Mesnevi okuması hâlâ mümkün görülmemektedir.

Bunun nedeni, Arabî''nin tasavvufu da “üst bir ilim” makamına taşıyan felsefi dilinin çok özel bir mazmun''a sahip olmasıdır; Kur''an''ın benzersiz diliyle düşünmesinin yanısıra, ufkî bir söylemle dil ve anlam arasındaki “açıklık”tan konuşmuştur Arabî

Hal böyle olunca Arabî eserlerinin çevirisinin de özel bir ilgiyle, yüksek bir hassasiyetle yapılması esastır. Diğer bir söyleyişle onun eserleri edebiyat eserleri gibi rahatlıkla çevrilemez; özel bilgi, birikim, maharet ve sorumluluk gerektirir.

Doğrusu merhum Selçuk Eraydın''ın da öğrencisi olması nedeniyle Ekrem Demirli''nin Arabî çevirilerinden belirttiğim manada hep umutlu olmuşumdur. Ebu''l Alâ Afîfî''den yaptığı “et-Ta''lîkât” (Fusûsu''l-Hikem Okumaları için Anahtar, İz Yayıncılık, 3. baskı, İstanbul 2006) çevirisi de bu umudumu pekiştirmiştir.

Fakat, bir grup arkadaşla birlikte yaptığımız Fusûs okuması esnasında yine Demirli çevirisi olan Fusûsu''l-Hikem''de (Şerhli çeviri, Kabalcı, İstanbul 2006) –emsallerine göre- belirlediğimiz anlam kaymaları, cümle bozuklukları beni hayrete düşürmüştür.

Bir köşe yazısının dar sınırları içinde bunları sizinle paylaşmam imkansız; Arapça orijinaliyle, ingilizce hatta merhum Ahmet Avni Konuk ve Nuri Gençosman çevirileriyle karşılaştırarak vermem de zor.

Ama Ekrem Demirli''nin yukarıda zikrettiğim Ebu''l Alâ Afîfî''den yaptığı çeviriyle, Fusûs çevirisinden (yani kendisine karşı kendinden) şu üç örneği verebilirim:

et-Ta''lîkât çevirisi: “Görmüyor musun ki Hak, hâdislerin sıfâtları ile zuhûr eder. Hak, kendi nefsinden böylece haber vermiştir. Hak, nakıs ve zem sıfâtlarıyla zâhir olur. Görmez misin ki halk, başından sonuna kadar Hakkın sıfâtlarıyla zuhûr eder. Hakkın sıfâtlarının hepsi, mahlûk için sâbittir. Aynı şekilde hâdislerin de sıfatları Hak için sâbittir.” (s.139)

Fusûs çevirisi: “Dikkat ediniz! Hak, yaratılmışların sıfatlarıyla ortaya çıkar. Nitekim bu durumu [bize] bildirmiştir. Hak, eksik ve yerilmiş özelliklerle görünür. Halk başından sonuna kadar, Hakkın sıfatlarıyla görünür. Hakkın bütün sıfatları âlem için değişmez olduğu kadar sonradan var olanların nitelikleri de Hak için değişmez.” (s. 80)

et-Ta''lîkât çevirisi: “Mümkünler, ademden ibaret olan asılları üzerinde sâbittirler. Mümkünlerin ayınlarında ve nefislerinde, üzerinde bulundukları hallerin sûretlerine Hakkın varlığının dışında bir şey bitişmez. Böylece, lezzetlenen ve azap görenin kim olduğunu öğrendin.” (s. 196)

Fusûs çevirisi: “Mümkünler, asılları olan yoklukta sabittir. Varlık ise mümkünlerin kendiliklerinde ve hakikatlerinde bulundukları hallerin suretiyle [zuhur eden] Hakkın varlığıdır. Böylece haz alanın, acı çekenin ve her iki halinde ''akabinde'' olan şeyin kim ve ne olduğunu öğrendin.” (s. 99)

et-Ta''lîkât çevirisi: “Ayetlerden birisi bineklerin âyetidir / Bu da mezheplerdeki ihtilaftan dolayıdır / O süvarilerden bazısı bu âyetlerle hakkıyla kâimdirler / Bazı süvariler ise bu âyetle sahraları kat ederler / yetlerle kâim olanlar ''ayn'' ehlidirler / Sahraları kat edenler ise kenardakilerdir / Onlardan her birisine Hak''tan gelir / Her yönden gaybın fetihleri” (s. 233-234)

Fusûs çevirisi: “Mucizelerden bir mucizedir binekler / Sebeptir buna farklı farklı mezhepler / Binicilerden kimi hakkını verir mucizelere / Kimisi bineklerle geçer çöllerin ötesine / Mucize sahipleridir görenler / Çölleri aşanlarsa uzaktakiler / İkisine de Haktan gelir / gaybın fetihleri her yönden” (s. 123)

Bu örnekler arasındaki farklar tekrar vurgu yapmayı, açıklamada bulunmayı gerektirmeyecek kadar aşikardır ancak Ekrem Demirli''nin İz ve Kabalcı için iki ayrı dil kullanmasının nedeni aşikar değildir.

Kendimce “İz''in okuru Osmanlı Türkçesi''ne vakıftır, Kabalcı okuru anlasa anlasa kabile dilinden anlar, dil farkının nedeni bu olsa gerektir” desem bu daha büyük problemleri davet edecek ve bunun bir ucu da malum “Hoşgörü” rüzgarıyla çok çok genişleyen Arabî pazarından yayınevlerinin ve çevirmenlerin pay kapma telaşlarına dayanacaktır.

Oysa ki, ben Demirli''yle ilgili yukarıdaki umudumu sürdürmekten yanayım; “isterse” çok iyi çeviri yapabileceğine inanıyorum ve halen devam eden Fütûhât-ı Mekkiyye çevirisinin (Litera Yayıncılık), Fusûs çevirisiyle aynı akibete uğramamasını diliyorum.

Ki, inşallah tamamlandığında ona da bakarız.

13 yıl önce
Ekrem Demirli"nin Fusûs çevirisi
Seçimi bırak sahaya odaklan
İsrail yalnızlaşırken Starbucks’ın açıklayamadığı gerçek
Sîdî Ukbe Ulucamii Müslüman Batı dünyasındaki dini yapılarının atasıdır
Randevu sistemi, kamu iletişimi ve ötesi
Şiddeti, ‘kültür’ ile aşabiliriz